1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla açıklama yapan Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayati Demirarslan, bazı kişilerin dışlanma korkusu ve sosyal güvencesi olmaması nedeniyle HIV testi yaptırmak yerine, hasta olup olmadığını öğrenmek amacıyla kan bağışı yoluyla kan testi yaptırdığını ifade etti. Bu şekilde, HIV’li kanların, bağışlanmak üzere dolaşıma girdiğini belirten Doç. Dr. Hayati Demirarslan, kan transfüzyonu ya da nakli konusunda dikkatli olunması uyarısında bulundu.
“Küçük de olsa ihtimal var”
Öte yandan, kan bağışlarında HIV virüslerinin anlaşılmaması ihtimalinin düşük olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Hayati Demirarslan, “Kızılay’da da özel kan bankalarında da gerekli tetkikler yapılıyor ama hastalar bunu yapabiliyor. Çünkü bazı hastalarımızdan, ‘Kan bağışı yaptık ve sonuçta HIV ya da Hepatit B çıktı’ gibi ifadeler duyuyoruz.” dedi.
Riskli cinsel ilişkiden sonraki ilk 15 günde kan testi yapılmamalı…
HIV virüsü olan bireyin, kan testi yaptırdığı zaman diliminin önemli olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Hayati Demirarslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kullandığımız teknolojilerle kanda HIV enfeksiyonunu yakalama şansımız, o vücuda HIV enfekte olduktan sonraki süreç içinde yaklaşık 15 ile 25 güne kadar düşmüş durumda. Dolayısıyla kişi, riskli bir cinsel ilişkiden sonra 15 günden az bir süre içinde hastaneye gidip tetkik yaptırdığında ya da kan bağışında bulunduğunda HIV’i tespit edememe durumu söz konusu. Kan bankalarında, kan bağışı yapılmadan önce kişiye verilen anketlerde, cinsel riskli davranışlara dair sorular bulunmaktadır. Bu soruları doğru ve yalansız yanıtlamak gerekir. Riskli bir davranış söz konusu ise kan bağışı yapmak doğru değil, çünkü tespit edilemeyen erken bir dönemde olduğunda HIV’li kan başka birine enfekte edilmiş olabilir.”
Hastalar toplumda ayrımcılığa uğruyor
Kan testi yaptırma yoluna giden hastalarda görüldüğü üzere, HIV ya da AIDS’li hastaların en ciddi probleminin ayrımcılık olduğunun altını çizen Doç. Dr. Hayati Demirarslan, hasta olduğunu öğrenen bireylerin psikolojik danışmanlık hizmeti alması gerektiğini dile getirdi. Hastaların dışlanmasını büyük ölçüde, hastalığın bulaşma yollarının bilinmemesine bağlayan Doç. Dr. Hayati Demirarslan, “Aynı evde yaşadığı insanlar tarafından tabağının, çanağının ayrıldığını duyduğumuz hastalar oluyor. HIV, taşıyan kişinin ağzında bir yara yoksa ya da içinde kan yoksa, hastalık tükürükle bulaşmaz. Aynı tabağı, bardağı kullanmakla da HIV bulaşmaz. Bu hastalarla ortak kullanılmayacak eşyalar; tırnak makası, tıraş bıçağı, havlu gibi üzerine kan bulaşabilecek eşyalardır. Onun dışındaki eşyaların ayrılmasının, psikolojik rahatlama dışında bir katkısı yoktur. Çünkü HIV kan ve cinsel sekresyonlarla bulaşır.” ifadelerini kullandı.
HIV/AIDS nedir?
HIV (Human Immmunodeficiency Virus), Türkçe’de İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü olarak adlandırılan bir virüstür. Bu virüs insan bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve tedavi alınmadığı durumda tamamen da etkisiz hale gelmesine neden olur. Bağışıklık sistemi çöken vücut, normalde kolaylıkla direnç gösterebileceği hastalık etmenlerine açık ve savunmasız hale gelir. AIDS ise, HIV virüsünün neden olduğu "Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu" olarak adlandırılan bir hastalıklar bütünüdür. Tedavi olanaklarından yararlanılmadığı durumlarda zamanla zayıflayıp savunmasız hale gelen Her HIV taşıyıcısı aynı zamanda AIDS gelişimi de görülmüş kişi demek değildir. HIV tedavi edilmesi daha kolay olan ilk aşamadır, bu hastalar şu anki teknolojiye göre ömür boyu ilaç kullanarak günlük yaşamlarını sürdürebilir. Ancak AIDS ikinci aşamadır ve ölümcül olarak bilinen AIDS hastalığıdır.