Gebelik süresince hem gebenin hemde bebeğin sağlık durumunun takip edilmesi için yapılması gereken bir takım testlerin bulunduğunu ifade eden uzmanlar, bunların ise herhangi zamanda değil, belli zamanları olduğunu söyledi. Gebelik başından itibaren düzenli takipte olmanın ve bu testleri kaçırmadan eksiksiz yaptırmanın önemine değinen VM Medical Park Bursa Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Gerçek Aydın, “Gebelik saptandığında henüz ilk 12 hafta içinde gebenin kan ve idrar tahlilleri yapılması gerekir. Gebelik süresince kadın sağlığını etkileyebilecek dahili bir problemin olup olmadığı kansızlık, karaciğer, böbrek hastalığı, troid hastalığı, enfeksiyon gibi değerlere bakılmalıdır. Bebekte gelişimsel problemler oluşturabilecek bazı virüs ve parazitik enfeksiyonlar açısından gebe araştırılmalı, riskli durumlar tespit edilmeli ve gerekirse daha özellikli tetkikler yapılmalıdır. Anne ile bebek arasında Rh kan grubu ya da rutinde bakılmayan bazı alt grup kan antijenlerine karşı bir uyumsuzluk taranması için indirect coombs testi mutlaka istenmelidir. Pratikte Rh + gebelerde bu teste bazı merkezlerde gerek duyulmamakta ise de az görünen bazı uyumsuzluklarda bebekte olası duyarlanma ve buna bağlı problemler gelişebilir. Bu test sayesinde riskli ve yakın takibe alınması gereken olgular saptanabilir” şeklinde konuştu.
Tüm bu testlerin bir nevi gebelik öncesi bir check-up olarak düşünülmesi gerektiğini ifade eden Aydın, “Bir çok genç anne adayı ilk kez bu kadar kapsamlı bir sağlık taramasından geçtiği için mümkünse bu aşamada her gebenin dahili bir muayenesi, servikal smear testi alınması ve gebelikte en sık görülen jinekolojik kanser olan meme kanseri açısından değerlendirilmeleri önerilmelidir. Bu sayede ilk kez gebe kalındığında saptabilen maskelenmiş bazı hastalıklar ortaya çıkarılabilir. Bu aşamadan sonra en önemli tarama testlerinden olan, bebekte genetik hastalık olup olmadığının araştırılmasıdır. Bu testler halk arasında ‘zeka testi’ olarak bilinen testlerdir. Aslında bu tabir doğru değildir. Çünkü bu testlerde bebeğin zeki olup olmadığı belirlenemez. Zeka ve öğrenme problemi ve bununla birlikte başka bazı sorunlarında olduğu genetik hastalıklara bakılır” dedi.
Binlerce genetik hastalık olduğunu ve tabi ki bunların tümüne bakmak olası ve mantıklı olmadığını belirten Aydın, “En fazla araştırılan genetik hastalıklar Down sendromu (trizomi 21), Edward’s sendromu (trizomi 18) ve Patau sendromudur (trizomi 13). Down sendromunun çok sık telafuz edilip araştırılmasının nedeni en kötü genetik hastalık olmasından ziyade toplumda sık görülen bir hastalık olmasıdır. Downd sendromu tanısı maalesef sadece ultrason ile konamaz. Tamamen normal ultrason bulguları olan bir bebekte down sendromu olabilir. Gebelik esnasında down sendromu tanısı kesin olarak CVS ve amnisentez ile konabilir. Ama bu testler girişimsel testler olup gebelik ortamına müdahale gerektirdiği için teorik olarak düşük riski olan testlerdir. Yüksek riskli olgularda bu testler önerilir. Bu testleri tüm hastalara yapamayacağımız için ve ultrason tek başına yeterli olamayacağı için riskli olmayan tarama testlerine başvurulur. Bu testler sonrasında risk saptanan ve tanı konması gereken olgulara tanı testleri yani CVS ya da amnisentez önerilebilir” diye konuştu.
Tarama testleri kabaca 2 gruba ayrıldığının altını çizen Aydın, “İlk grupta, yıllardır yapılmakta olan Türkiye’deki hemen hemen tüm 2. ve 3. basamak sağlık merkezlerinde yapılabilen testlerdir. Bunlar 2’li, 3’lü ve 4’lü tarama testleridir. Bu testlerin avantajlı ve dezavantajlı olduğu durumlar vardır. Kolay ulaşılabilir, ucuz, risksiz olması iyi yönleridir. Ancak bu testlerde hastalığı doğru saptama oranı ve sağlıklı bebeği ayırt etme oranı maalesef çok iyi değildir. Yüzde 25-30 civarında yanılma payı vardır. İkinci grup testler ise çok daha farklı testlerdir. Bu testlere non-invazif prenatal tanı testleri, cell free fetal DNA tesi, fetal DNA testi olarak adlandırılmaktadır. Diğer testlerden çok daha az yanılma oranı olan daha güvenilir. En önemli avantajı ise, amniosentez kadar kesin olmasa da nerdeyse ona yakın derecede saptayıcı olmasıdır. Bu yüksek saptama oranının sebebi DNA analizi yapmasından dolayıdır” dedi.
Yapılması önerilen son ve çok önemli bir başka testte halk arasında şeker testi olarak bilinen OGTT (Oral Glikoz Tolerans) testi olduğunu ifade eden Aydın, “Bu test medyada çok fazla yer almış ve maalesef hastaların kafasının karıştırıldığı bir testtir. Bu test Türkiye’de ve dünyada bu konu ile ilgili kuruluşlar tarafından belirlenen ve önerilen testlerdir. Bebek üzerinde testin kötü bir etkisi yoktur. Şeker seviyesi arttığında eğer hasta bunu düzenleyip kan seviyesini normal snırlarda tutamıyorsa bu şeker yüksekliği bebeği etkilemekte ve bebek kendi insülinini daha fazla ve uygunsuz salgıladığı için istenmeyen bir büyüme ve gelişme ortamı oluşmaktadır. İşte eğer bu test sonucunda problem saptanırsa, gebeye diyet verilip kan şekerinin yükselmesi ve dolayısıyla bunun bebeğe sirayet etmesi engellenir. Ancak bu testi yaptırmayan bir hastada aslında bilmediğimiz bir şeker yükseklme durumu varsa aslında farkında olmadan gebe hergün bebeği yüksek şekere maruz bırakıyor olabilir” şeklinde konuştu.