CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Srebrenitsa katliamına değinerek, “Binlerce insan, kadın, genç, çocuk, yaşlı öldürüldü ve bu vahşete bütün Avrupa tanık oldu. Bana bunu Srebrenitsa’daki kadınlar gönderdiler. Bugün onların bütün acılarını paylaşıyoruz. Böyle bir acının hele hele Avrupa’da yaşanması, soykırımın Avrupa’da yaşanması son derece büyük bir acı. Milletvekili arkadaşlarımı gönderdim, diğer arkadaşlarımızda gittiler. Onların acılarını paylaştılar. Buradan Bosna’ya sevgilerimizi, saygılarımızı gönderiyoruz. Hiçbir zaman unutmayın, Türkiye’de farklı görüşlerimiz olabilir ama Türkiye bir yürek olarak her zaman sizlerin yanınızda” diye konuştu.
“Yargının siyasallaşması en büyük tehlikedir”
Yargının tarihin ilk dönemlerinden itibaren ahlak üzerinde kurulduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, “Toplumun gelenekleri, duyarlılıkları dikkate alınarak bazen bunlar toplumun kanaat önderi olmuştur ama daha sonra gelişen tarih içinde günümüze kadar adaleti dağıtan organ olarak yargı görülmüştür. Eğer adalet dağıtacaksa toplumun farklı görüşlerine eşit mesafede olması gerekir yargıcın. Herkese eşit davranacak çünkü adaleti dağıtıyor. O nedenle yargının siyasallaşması en büyük tehlikedir. Yargının siyasallaşması şu anlama gelir, siyaset kurumunun talimatlarını yerine getiren organ haline gelir yargı siyasallaşırsa. Yargının siyasallaşması asla kabul edilemez. Bu güvence her dönem anayasal hak olarak yargıya verilmiştir. Yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı üzerinde hep durulmuştur. Bizde duruyoruz. Yargıç sıradan insanlar gibi bir insan değildir. Sosyal yaşamına dikkat etmek zorundadır. Eğer yargıç bu niteliklerini kaybediyorsa adalet dağıtamaz algısı topluma yerleşmiş olur. En büyük tehlikede budur. Siyasal iktidarlar, siyasal partiler yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda duyarlıdırlar, duyarlı olmak zorundadırlar. Adaleti dağıtan bir organ bir kişinin, bir kurumun vesayeti altında asla olmamalıdır. Bunun içindir ki toplumun tüm kesimleri adaletin bağımsızlığı üzerinde ortak görüş oluşturmak zorundadırlar” ifadelerini kullandı.
“Türkiye için tam bir felaket olur”
Adaletin evrensel kuralları olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Adaletin sorunu var mı, yargı sorunu var mı bizde? Evet var. Bu soruyu sorduk evet dedik var. Bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Çözülmesi için hangi yöntemin uygulanması gerekiyor? Hukukun üstünlüğü, evrensel hukukun gerektirdiği yöntemlerle bu sorunun çözülmesi gerekiyor. Sorunun çözümünde önce anayasadan mı başlamak lazım? Evet önce anayasadan başlamak lazım. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı üzerine bir anayasal düzenleme parlamentoya geldiğinde CHP buna destek verecek mi? Kesinlikle ‘evet’ diyecek. Daha düne kadar anayasa, anayasa diyenler bizim bu teklifimize kulaklarını tıkadılar. Niçin? Parlamentoya bir yasa getirdiler. Yargıtay’ın ve Danıştay’ın üyeleri görevden alınıyor. Ne demektir bu? Bir alt hukuk normuyla, bir üst hukuk normunu değiştiriyorsunuz veya işlemez hale getiriyorsunuz. Yani bir kanunla anayasanın hükümlerini işlemez hale getiriyorsunuz. Bu kabul edilemez. Buna karşı hepimizin ortak çaba harcaması lazım. Niçin Yargıtay, Danıştay üyeleri görevden alınıyor? Çünkü yargıyı yürütme organının emrine almak istiyorlar. Bir talimat alacak bir yerden yargı ve o talimata göre karar verecek. Yargıyı bu hale getirmek istiyorlar. Bu Türkiye için tam bir felaket olur” açıklamasında bulundu.
"Vicdanı olan hakimlere sesleniyorum"
Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
“Apar topar çıkarıldı. Gece yarılarına kadar çalışıldı. Biz hemen yok hükmünde sayılması için AYM’ye, yasa Resmi Gazete’de yayınlanmadan başvurduk. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir. Yargıyla bu kadar oynanmaz. AYM iki üye hariç ‘hayır’ dediler 'Resmi Gazete’de yayınlanmadan biz buna bakmayacağız' diye. Ama iki üye buna bakılması gerektiği yönünde görüş beyan etti. Bu çok önemlidir. Eğer siz bir yasayla anayasanın yargıyla ilgili hükümlerini askıya alıyorsanız yarın dönem değişir bir başka iktidar gelir, derki ‘bende AYM üyelerini görevden alıyorum.’ Bir şeyin yolu olması kötüdür. Ben AYM Başkanına bir yazı yazdım. Yapılan düzenlemenin anayasaya aykırı olduğunu ama bunun bizim görüşlerimiz olduğunu, asıl kararın yüce mahkeme tarafından verileceğini, bayram tatili sırasında bu yayınlanırsa buna ivedilikle bakılması gerektiğini, bu konuda bizim sorumluluğumuzun ötesinde asıl temel sorumluluğun yargıya ait olduğunu, kendilerine duyurduk. Şuana kadar yasa henüz Cumhurbaşkanına gitmiş değil. Bu acele nedendir, bu beklenti nedendir? Saraydan hakimleri davet ediyorlar. Orada hakimlere soru soruyorlar. Elde etmeye çalışıyorlar. Vicdanı olan hakimlere sesleniyorum. Bir diktatör bozuntusunun tutsağı olursanız tarih sizi affetmez. Bu iş çay toplama işine benzemiyor. Bu Türkiye’nin demokrasisiyle, geleceğiyle, kazanımlarıyla ilgili bir sorun. Bu kadar köklü bu kadar tarihi bir sorumluluğu var AYM’nin. Elbette karar verecekler. Elbette verdiği karara saygı duyacağız, katılırız ya da katılmayız. Ama hiç kimse şunu unutmamalıdır. Türkiye’yi, demokrasiyi kolay kazanmadık, bu kadar kolay kaybetmeyiz. Hiçbir hukuk adamı hiçbir devlet adamı kanuna karşı hileye göz yumamaz, yummamalıdır. Elbette yargının içinde sorunlar olabilir. Yargıcın olması gereken saygınlığına uygun davranmayan yargıçlar da olabilir. Sorun siyasetin çözeceği gereken bir sorun olmasının ötesinde yargının kendi içinde çözmesi gereken bir durumdur.”