Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, “DEAŞ terör örgütünün, Avrupa’da İslam dini adına gerçekleştirdiğini iddia ettiği bir dizi saldırı, islamofobinin yükselişine sebep olmaktadır. Avrupa’da ne zaman islamofobik bir takım uygulamalar gündem olsa DEAŞ’a katılım sayısı artmaktadır. DEAŞ’ın yaptığı eylemlerde Avrupa’daki islamofobik çevrelerin eline birer koz olarak geçmektedir” dedi.
Panelde yaptığı konuşmada, DEAŞ terör örgütünün, Avrupa’da İslam dini adına gerçekleştirdiğini iddia ettiği bir dizi saldırının, islamofobinin yükselişine sebep olduğunu vurgulayan Çelik, “Burada birbirini besleyen bir durum var. Avrupa’da ne zaman islamofobik bir takım uygulamalar gündem olsa DEAŞ’a katılım sayısı artmaktadır. DEAŞ’ın yaptığı eylemlerde Avrupa’daki islamofobik çevrelerin eline birer koz olarak geçmektedir. Terörizmin bir vaka olduğu herkesin üzerinde anlaştığı bir husustur. Ama bir din ile ilişkilendirilip bu dinin sistematik olarak mahkum edilmesi bugünün en büyük problemidir. Terörizmle mücadele edeceğiz derken, onu besleyen koşulların yeniden üretilmesi, bugün Avrupa ülkelerinin düştüğü en büyük hatadır. İslam ve terör kelimesini kim yan yana kullanıyorsa; DEAŞ’a, El Kaide’ye ideolojik olarak büyük kozlar vermektedir” açıklamasında bulundu.
ABAD’ın başörtüsü kararı
Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) tarafından geçtiğimiz günlerde alınan başörtüsü kararına ilişkin değerlendirmede bulunan Bakan Çelik, “ABAD 14 Mart 2017 tarihinde verdiği 2 karar ile görünür bir biçimde siyasi, felsefi ve dini sembolleri taşımayı yasaklayan şirket içi kuralların doğrudan ayrımcılık oluşturmadığına karar vermiştir. Bu karara göre, şirket içinde başörtüsünü yasaklayan kuralların varlığı durumunda, başörtüsünün yasaklanmasının ayrımcılık oluşturmadığı, böyle bir kural olmadığı takdirde ise başörtüsünün yasaklanmasının ayrımcılık oluşturduğu ifade edilmektedir. Bu tasarrufu her şeyden önce ayrımcılığın yasallaşmasına zemin hazırlayacak olması nedeniyle son derece sakıncalı ve yanlış buluyoruz. ABAD’ın aldığı bu kararlar, AB üyesi ülkelerde çalışan ve başörtüsü takan Müslüman kadınların kariyerlerini ve iş hayatlarını doğrudan etkileyecek kararlardır. Bir zamanlar Musevi olanların fişlenmesi ya da etiketlenmesi gibi, bugün yapısal düzenlemelerle doğrudan başörtüsünü yasaklayan veya onu kamusal hayatta imkansız hale getiren kararlar bize geçmişin acı hatıralarını hatırlatmaktadır. Avrupa Birliği Temel Hakları Ajansı, geçtiğimiz günlerde bu kararı maalesef destekleyen bir açıklama yapmıştır. Avrupa Birliği Temel Hakları Ajansı yaptığı açıklamada, ABAD’ın kararını memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, kararın iş yerlerinde çalışan kişilere eşit muamelede bulunulması yönünde temel sorunların çözümüne imkan sağladığını ortaya koymaktadır. ABAD kararı sadece İslam dinine ait değil, tüm dinlere ait sembollerin taşınmasının yasaklanmasına olanak sağlıyor. Son dönemde yükselen İslam karşıtlığı ile birlikte ele alındığında ABAD tarafından ele alınan karardan büyük ölçüde Avrupa’da yaşayan Müslüman kadınların etkileneceği açıktır. Görünüşte tarafsız olan bu hüküm ve bunun ortaya çıkaracağı bu uygulama Müslümanlar için oldukça sorunlu bir tablo ortaya çıkartacaktır. ABAD’ın kararı, AB’nin kendi değerlerinden uzaklaşmakta olduğunu, farklı bir öneri ortaya koyarken çeşitlilik içinde birlik dediğimiz bu şiarla yola çıkan AB’nin esas değeri olan çeşitliliğe karşı da bir darbedir. AB’yi kuran değerlerin, bugün AB içerisindeki bazı kurumlar tarafından bu kararlarla tehdit edilmektedir. Biz, AB’nin ilericilerine, AB’nin gerçek demokratlarına AB’nin kurucu değerlerine sadakat gösterenlere her zaman aynı çağrıyı yapıyoruz. Bu çoğulculuğun gerçek anlamda eşitliğin korunması için islamofobiyle, antisemitizmle, göçmen düşmanlığıyla hep birlikte mücadele etmek gerekiyor. 2016 yılı içinde Batı ülkelerinde kayda geçirilmiş 2 bin 800 islamofobik saldırı söz konusudur. Camilere yapılan 100’den fazla saldırı var. Avrupa siyaseti bu saldırıları körüklemek yerine bunlara karşı daha güçlü tedbirler koymalıdır” ifadelerini kullandı.
ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’un ziyareti
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile dün ortak basın toplantısı düzenleyen ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un, basın mensuplarının "ABD'nin terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG'ye desteği sürecek mi?" sorusunu geçiştirmesi ile ilgili değerlendirme yapan Çelik, “Buradaki mesele bellidir. Türkiye’nin, DEAŞ terör örgütüne karşı Suriye’de en etkili mücadeleyi veren ülke olduğu açıktır. Bugün konuştuğumuz bu islamofobiya açısından da, Batkılı ülkeler DEAŞ’a karşı bu mücadeleyi verdiğinde DEAŞ bunu kolaylıkla ideolojik bir çatışma olarak sunabilir. Ama Türkiye gibi Müslüman bir ülke, DEAŞ terör örgütüne karşı mücadeleyi verdiğinde bu DEAŞ’a karşı hem fiziki olarak büyük bir darbe indirmektedir hem de ideolojik olarak büyük bir darbe indirmektedir. Türkiye’nin buradaki hassasiyetlerinin anlaşılması çok önemlidir. YPG/PYD’nin aynı anda hem Amerikalılarla hem Esad rejimiyle hem PKK’yla hem de Ruslarla iş birliği yapabiliyor olması, çeşitli yerlerde yan yana görülebilmesi herkesin doğru değerlendirmesi gereken bir tablodur. Terör örgütüyle oradaki yeni sosyolojik çatışmaları tetiklemekten başka bir mesafe alınmasının mümkün olmadığını görüyoruz” diye konuştu.