“Bunca kuraklık, bunca küresel ısınma, bunca seller, doğal afetler… İnsanoğlu, 21. yüzyılda artık yavaş yavaş bir şeyin farkına varmaya başladı” diyerek söze başlayan Öngen şöyle devam etti:
Yeni Yüzyılda Dünyanın en ciddi sorunu çevredir!
Ve bu yüzdendir ki yeni yüzyılda insanoğlu, İnsan odaklı “Egosantrik” merkezli bir anlayıştan, çevre merkezli “Ekosantrik” bir anlayışa yönelmeye başladı…
Bu anlayıştan hareketle,
14 Haziran 1992 yılında ilk kez Birleşmiş Milletler tarafından, Türkiye’nin de dahil olduğu ve tam 180 Devlet ve Hükümet Başkanının katıldığı Rio Zirvesi düzenlendi.
Türkiye de, bu zirvede Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından temsil edildi.
Rio Zirvesinin sonuç bölümünde kabul edilen Gündem 21’in Turizm ile ilgili hazırlanan argümanında ilk kez gündeme gelen Ekoturizm şöyle tarif edildi:
“Eko Turizm, doğal bölgelere yapılan, çevreyi ve kültürel değerleri korumayı amaçlayan, çevre halkının refahını arttırmayı hedefleyen sorumlu ve duyarlı bir Turizm çeşididir.”
Rio Zirvesinin önemli bir sonuç bildirgesi olarak da, BM Sürdürülebilir Kalkınma Komisyonu, 10 yıl sonra 2002 Yılını Uluslararası Eko Turizm Yılı ilan etti!
O halde, şimdi Ekoturizmin tarifini yapalım
Ekoturizm, Dünyada ilk olarak1983 yılında yazılı metinlere geçen ve 1992’deki, Dünyada o tarihe kadar “Çevre” ile ilgili olarak gerçekleşen en büyük organizasyonu olan “Rio Zirvesinde” Uluslararası bir kavrama dönüşen Çevre Odaklı Bir Turizm Çeşitliliğidir.
Benim Eko Turizmle tanışmam;
1980’li yılların sonunda, henüz BM’in bu konuda bir Uluslararası Zirvesi yapılmadan, Alman Neumark Vakfının yayınlarından Ekoturizm kavramı ile tanışmıştım.
Daha o zaman, Türkiye Yazarlar ve Gazeteciler Vakfının Üyesiydim.
Bu tarihten itibaren de sayısız yayını inceleme ve keşfetme serüvenim başladı. Aynı konuda sayısız Kongrelere katıldım. 300 kez civarında konuşmalar, söyleşiler gerçekleştirdim...
Ve 1995 yılında, Türkiye’nin İlk Eko (Soft) Turizm Projesini hayata geçirme sürecinde yepyeni bir projenin temelini attım! Zorlu ve son derece yüksek riskli bu proje, Türkiye’de, hele hele bölgemde ve tabii ki köyümde bir İLK idi.
Her ilk, sayısız riski barındırır…
Nihayet, 2000 yılında doğduğum köyümde, Türkiye’nin İlk Ekoturizm Projesi olan ÖNGEN COUNTRY HOTELİ hizmete açtım!
Ancak Öngen Country Hotel, yalnızca Öngen ailesinin klasik anlamda bir ticari yatırımı değil, başta köyümün sonra bölgemin Sosyal ve Ekonomik yaşamına doğrudan etki eden son derece özel bir yatırım idi…
Hemen ardından, Turizmci arkadaşlarımla birlikte Kazdağları Otelcileri Derneğini (KAZOD) kurduk. Derneğin öncelikle amacı, Kazdağları’nı, Koruma Amaçlı Bir Ekoturizm Bölgesi yapmaktı. Yani öncelikle doğayı korumak ama korurken de, yörede yaşayan insanların ekonomik hayatlarına olumlu katkı vermek, temel hedefimizdi.
Nitekim KAZOD olarak, 2013 yılında Çanakkale ve Balıkesir illerini kapsayan, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın, bölgenin sektör temsilcilerinin, yerel ve merkezi yönetimlerinin, Milletvekillerinin, Muhtarlarımızın katıldığı nitelik ve nicelik olarak büyük ölçekte Kazdağları Destinasyon Kongresini düzenledik. Kongre sonucunda Kazdağları, Koruma odaklı Eko Turizm Bölgesi olarak tescil edildi…
Uluslararası Eko Turizm Deneyimlerimiz
2005 yılında, Birleşmiş Milletlerin KKTC’de düzenlediği Uluslararası Eko Turizm Kongresi’ne Türkiye’yi temsilen davet edildim.
Peki, böylesine önemli bir Uluslararası Kongreye, Türkiye’yi temsilen neden davet edildim?
Çünkü yıllardır bu konuda yaptığımız çalışmalar, yalnızca teorik düzeyde değil, fiili olarak, bir Ekoturizm Projesini hayata geçiren Turizmci olarak verdiğimiz uğraş ve emek, Ulusal ve Uluslararası platformlarda takip ediliyordu...
18 Mart 2005 tarihindeki Kongrede Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen Eko Turizm uygulayıcıları ve temsilcileri ile tanışıp görüş alışverişi yapma imkânı buldum. Kongrede yaptığımız sunum, katılanlarca ilgiyle karşılandı.
TÜRKİYE’DE EKOTURİZM
Birleşmiş Milletler’in, 1992 yılındaki zirvesinin ardından, 20 yıl sonda yine Rio’da 20-22 Haziran 2012 tarihlerinde bu kez de, Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı düzenledi. Konferansa ülkemiz adına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 200 kişilik kalabalık bir heyetle katıldı. O heyette Çevre Şehircilik Bakanının yanında Mekânsal Planlama Genel Müdürü de yer alıyordu.
Türkiye dönüşü Bakanlık Genel Müdürlüğü tarafından konferansta alınan kararlar doğrultusunda Türkiye’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi, 2014 yılında Balıkesir ve Çanakkale illerini kapsayan 1/100.000 ölçekli Çevre düzeni Planını onayladı.
Planın amacı şuydu; 2040 yılı hedef alınarak, bölgenin sahip olduğu Doğal, Tarihi ve Kültürel Değerlerin Koruma ve Kullanım Dengesinin Sağlanarak Küçük Ölçekli Tesislerin Önünü Açmak!
Buraya dikkat edelim; Belirtilen hedef çerçevesinde, “Yazlık Sitelerin önünü açmak” gibi bir amaç bulunmuyordu!
1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planının 4. maddesinin 26. bendinde Ekoturizm Alanları belirtilmişti. Planda ayrıca yalnızca Eko Turizm Alanları değil, tarım alanları, sağlık ve teknoloji geliştirme bölgeleri, özel ürün arazileri de yazılıydı.
Buradan çıkarılan sonuç net olarak şudur:
Balıkesir-Çanakkale illeri 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planında, Ekoturizm Tesisleri için ayrılan alanlarda kesinlikle ikinci konut veya yazlık site yapılamaz!
Şimdi gelelim Çanakkale’mize!
1/100.000 Çevre Düzeni Planı uygulamaya konulduktan sonra Çanakkale İl Genel Meclisinde birer birer Eko Turizm Projeleri sunulmaya başlandı görüldü.
Yani İkinci Konut Siteleri değil -sözde- Ekoturizm Projeleri!
2014 yılından başlayarak, süreç içersinde 293 ADET İMAR UYGULAMA DOSYASI İl Özel İdaresine geldi ve İl Genel Meclisi tarafından işleme alındı.
Bunların içinden 65 tanesine, Eko Turizm Tesisi yapılmak üzere RUHSAT ALINDI.
Bunların içinden, 11 adet parsel bazındaki projeye de YAPI KULLANMA İZNİ VERİLDİ.
Yine bunların içinden de, yalnızca dört tanesi Turizm İşletme Belgesi almıştır.
Bu rakamların anlamı şudur:
293 adet imar uygulama dosyası içinde yalnızca GERÇEKTEN 4 TANE EKOTURİZM TESİSİ gerçekleştirilmiştir.
Burada vereceğim rakama dikkat edelim:
Bu süre içinde toplam 10.000 dönüm yani 10.000.000 metrekare alanda EKOTURİZM PLANLAMASI yapıldı.
Daha doğrusu, -sözde- eko turizm planlaması…!
Yani;
Köylüye ait verimsiz araziler, son derece cazip rakamlarla satın alındı ve bu alanlar, yapılan imar uygulaması ile bir anda dehşet oranlarda değer kazandı.
Şimdi buraya dikkat etmemiz gerekiyor:
İl Genel Meclisinde onaylanan 293 tane Ekoturizm dosyasının yalnızca 11 tanesinde, projeye uygun Ekoturizm tesisi yapılmış.
Bunlardan, yalnızca dört tanesi de TURİZM İŞLETME BELGESİ ALMIŞ.
O tesislerin sahipleri ve işletmeci meslektaşlarıma, yarattıkları Eko Turizm tesisleri için hayırlı olsun diyor, kolaylıklar ve başarılar diliyorum.
Geriye kalan 282 imar uygulaması içinde ruhsat alınan 65 projede ise İkinci Konut Olan Siteleri yapıldı!
Kırsal alanlar birer birer beton sitelerle dolmaya başladı….!
Yani, Çanakkale’mizin 10 milyon metrekare toprağı, Eko Turizm adı altında, arazi ve arsa rantının kurbanı oluyor…!
Betonlaşıyor!
İşte;
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansında son derece bilimsel ve iyi niyetlerle alınan ilke kararları ve bu kararlar doğrultusunda oluşturulup onaylanan 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı, böylesine suistimal edilerek, amaç dışında kullanıldı!
Çanakkale’mizdeki eko turizm gerçeği maalesef budur!
Konunun siyasi boyutuna bakacak olursak;
Adı geçen 293 tane -sözde- Ekoturizm dosyası, geçmiş dönem içinde ve AKP’nin İl Genel meclisinde çoğunlukta bulunduğu bir dönemde geçmiştir.
Ancak, CHP’nin çoğunlukta olduğu yeni dönemde de bazı dosyalar onaylanmış olup, CHP Grubu içinde bu konuda net olarak alınmış bir karar ve buna göre oluşturulan bir tavır ve bir grup kararı yoktur!
Peki çözüm ne?
1) Öncelikle İl Genel Meclisi üyelerinin bu konuda bilgilenerek, bilinçli ve duyarlı davranmalı, önlerine gelen projeleri bu çerçevede değerlendirmeleri gerekir.
Bu konuda yeni dönemde en büyük görev CHP Örgütü ve CHP Grubuna düşüyor!
Çünkü İl Genel Meclisi çoğunluğu ve Başkanlığı Cumhuriyet Halk Partisindedir.
Projelerdeki temel kriter, rant ve çıkar değil, Ekoturizmin ruhuna uygun olarak ÇEVRE VE DOĞA olmalıdır!
Bu anlayış, CHP’nin programıyla ve ruhuyla da örtüşen bir anlama sahiptir.
2) Projelerin sahiplerinden ruhsat aşamasında, projelerin uygulanmasında ve kullanımda, belirlenen plana bağlı kalınacağına ilişkin ciddi ve ağır yaptırımı olan taahhütler alınmalıdır.
3) Projelerin takibi ve kontrolü konusunda İl Özel İdaresi, her türlü siyasi baskılardan uzak bir şekilde tamamen bilimsel esaslara ve yasal ve ahlaki kurallara bağlı olarak görevini ve gereğini yerine getirmelidir.
4) Amacı dışında gerçekleştirilen ve hayata geçen -sözde- Ekoturizm tesislerinin İşletme Ruhsatlarının Kontrolü ve Denetimi aşamasında çıkar ve rant odaklı değil, çevre ve yasalar odaklı hareket edilmelidir!
İl Özel İdaresi, Çevre Düzeni Planında açıkça belirtilen kullanma amacı ve plan notlarını titizlikle denetlemelidir!
5) Planın amacı dışında gerçekleşen yani ismi Ekoturizm olan ama bir Turizm İşletmesi ile uzaktan yakından ilgisi bulunmayan Konut Sitelerinin kullanımında, alt yapı, su ve elektrik tahsisleri kesinlikle yapılmamalı ve bu konudaki denetimler ciddiyetle takip edilmelidir.
Projelerin uygulanması aşamasında Çanakkale Özel İdare Müdürlüğü’ndeki yetkilileri, planın onay aşamasında da İl Genel Meclisi’ndeki hiçbir arkadaşımızı itham etmiyorum. Onlar yasalara ve yönetmeliklere göre görevlerini yapıyorlar. Kontrol yetkisi de üst siyasi ve idari makamlara ait olduğu bir gerçektir.
Sonuç olarak:
Çevre, günümüzde entelektüel bir uğraş ve bir avuç çevreye duyarlı insanın savunduğu bir kavram değil artık!
Çoğu zaman görmek ve bilmek istenmese de, hepimizin güvenli ve huzurlu geleceğini ilgilendiren, attığımız her adımda kendini hissettiren bir evrensel değerler bütünüdür…!
Bu konunun siyasetle, hamaset edebiyatı ile hiçbir ilgisi yoktur. Çevreyi ve Doğayı korumak, siyasi popülizm ve politik hesapların dışında ele alınmalı ve her zeminde bu anlayışla hareket edilmelidir.
Sorunun tamamen Bilimsel, Yasal ve Ahlaki ölçütler içinde değerlendirilmesi ve buna göre tavır alınması gerekir.
Sorun bu kadar net ve açıktır!
Bu korkunç tablo, kahvelerde, kulislerde konuşulup dedikodusu yapılarak çözümlenemez.
Etkin ve sonuç odaklı adımların atılması gerekiyor.
Birilerinin çıkıp, “Kral Çıplak” demesi gerek.
İşte ben bunu diyorum.
Yaşamımın son 40 yılını, Çevre Mücadelesi içinde geçirdim.
Bu süreç içinde sayısız iftiralara, baskılara ve saldırılara maruz kaldım.
Ama bütün bunlar, yüreğimdeki evrensel ahlak inancını, doğa ve çevre sevdasını zayıflatmak bir yana daha da keskinleştirdi.
Bu mücadeleyi, en küçük bir riske girmeden, entelektüel bir anlayış ve davranış içinde değil, inançla, sevgiyle, bilgiyle ve cesurca yaptım. Bundan sonra da aynı kararlılık ve yüreklilikle bu mücadeleyi sürdüreceğim!
Bu söylediklerime, yurtsever doğa ve çevre gönüllüleri, Kazdağları’nın birbirinden güzel köyleri, mezraları tanıktır.
Ne demişti, büyük kurtarıcımız ve kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk; “Çevreyi Korumak Aklın Gereğidir!”
Haber Merkezi