MHP Genel Başkanı Bahçeli, "Güya biz AKP’ye bastonluk yapıyormuşuz. Güya biz AKP’nin gözü kapalı arkasında duruyor, hiç sesimizi çıkarmıyor, avukatlığına soyunuyormuşuz. Bu iftiraları atan bre densizler, siz FETÖ’nün kurşun askerliğine talip olurken bir şey olmuyor da, bizim Türkiye’yi müdafaa etmemiz mi gözünüze batıyor? Ne yapacaktık, Türkiye terörizmin kanlı baskınına uğrarken, devleti yönetenlerle, demokrasiyle iktidara gelip yönetimi elinde bulunduranlarla kavga mı edecektik?" dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. "FETÖ, zalimlerin dümen suyuna girerek 79 milyona namlu doğrultmuş; namuzluğun, namertliğin ve nankörlüğün sivrilen başı olmuştur" diyen Bahçeli, "Türk milleti; 241 şehidimizin kanıyla, 2 bin 194 gazimizin fedakarlığıyla düşman akınını püskürtse de, 15 Temmuz gecesinin sarsıntıları hala geçmemiştir.15 Temmuzla beraber sökün eden huzursuzluk, egemenlik kuran risk ve belirsizlikler devlet ve toplum hayatına yıldırım gibi çarpmıştır. Koyulaşan sis perdesi her yere hakim olmuştur. Bundan sonra ne olacak sorusu aylardır zihinlere ipotek koymuştur. Ve de 15 Temmuz’dan beri FETÖ konuşulmaktadır. Bu arada ekranlarda epey FETÖ bilirkişisi ve itirafçısı türemiştir. Bunlar gün aşırı boy göstermekte, uzun uzadıya analiz yapmakta, hatıralarını paylaşmaktadır. Yüzlerce dönüm arazide 17 yıldır kötülük üretimi yapan Pensilvanyalı vandalla ilgili kimin anısı varsa gece gündüz anlatmaktadır" ifadelerini kaydetti.
"Hükümetin bu konuya samimiyetle eğildiği de meydandadır"
Düne kadar FETÖ için himmet ve hizmet kuyruğuna girenlerin sıkıyı görünce birden çark ettiklerini, telaşla günah çıkartmaya koyulduklarını söyleyen Bahçeli, "FETÖ’den ağzı yananların, geçmişini unutturma gayesiyle çırpınanların, yakayı kurtarma niyetinde olanların pişmanlık beyanları neredeyse külliyat boyutuna varmıştır. Oysaki bunların alayı FETÖ’nün düne kadar dizinin dibinde, elinin altında, gözünün içine bakıyorlardı. Söz konusu şahıslar kime ne anlatıyorlar? Kime ne söylüyorlar? Kriptoların hala faaliyette olduğuna dönük yaygın bir kanaat hakimdir. Devlette çok yoğun bir ihbar ve şikayet furyası masumların haklarına kast etmektedir. Elbette FETÖ’nün her kademe ve kesimden teker teker temizlenmesi, geriye hiçbir kalıntısının bırakılmaması acil ve kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Hükümetin bu konuya samimiyetle eğildiği de meydandadır. FETÖ operasyonlarında toplamda 32 bin tutuklu, kamudan 100 bine yakın açığa alma, 60 bin ihraç gerçekleşmiştir. Ancak yine de, suçlu ile suçsuzun birbirine karıştığına yönelik yoğun rahatsızlık ve çağrılara iktidarın kulak vermesi, dikkate alması şarttır. Şikayetlerin mağduriyet edebiyatı görülmesi ise yanlıştır. Henüz hatırlı ve sözü geçen bylock kullanıcılarıyla, kuytularda 1 dolar saklayan suçlularla ilgili bir ifşa, bir izahat yoktur.
Devlette en alt düzeyde görev yapan bir memurun suçu görüldüğü an gereği yapılıyor da, üste çıkıldıkça, makamlar yükseldikçe niçin bir yavaşlamaya, bir duraksamaya, bir savsaklamaya gerek duyuluyor? Eğer 15 Temmuz darbe teşebbüsü gerçekleşmiş olsaydı, Türkiye’nin kaderi kimlerin eline geçecek, devlet ve siyasete kimler hükmedecekti? Bu sorunun cevabını bilmek en tabbi hakkımızdır. İhanetin çıbanbaşları kimlerdir? Yurtta Sulh Konseyi isimli rezil ve haçlı yapılanmanın ana kadrosunu, siyaset ve bürokrasi alanındaki elebaşlarını bu aziz millet ne zaman duyup, ne zaman öğrenecektir? FETÖ; aynen PKK, IŞİD, PYD-YPG, DHKP-C gibi Türkiye’nin katıksız, amasız, ilelebet düşmanıdır. Düşmanın ise tüm hat ve cepheleri mutlaka düşürülmelidir. Dahası düşmanın başı ezilmelidir" diye konuştu.
"Türkiye terörizmin kanlı baskınına uğrarken, demokrasiyle iktidara gelip yönetimi elinde bulunduranlarla kavga mı edecektik?"
AK Parti Hükümetine terörizm ve teröristlerle mücadelede hep destek verdiklerini söyleyen Bahçeli, "Verdiğimiz destek Türkiye’yedir. Verdiğimiz destek Türk milletinin beka ve dirliğini muhafazaya yöneliktir. Bundan dolayı bir kısım aklı evveller bizi eleştirmekte, bildik ezberlerini tedavüle sokmaktadır. Güya biz AKP’ye bastonluk yapıyormuşuz. Güya biz AKP’nin gözü kapalı arkasında duruyor, hiç sesimizi çıkarmıyor, avukatlığına soyunuyormuşuz. Bu iftiraları atan bre densizler, siz FETÖ’nün kurşun askerliğine talip olurken bir şey olmuyor da, bizim Türkiye’yi müdafaa etmemiz mi gözünüze batıyor? Allah bizi doğrudan ayırmasın, her daim milletin avukatı yapsın, hıyanetin kuryeliğinden, FETÖ’nün zillet ve zelil elemanlarından olmaktan korusun, kollasın. Ne yapacaktık, Türkiye terörizmin kanlı baskınına uğrarken, devleti yönetenlerle, demokrasiyle iktidara gelip yönetimi elinde bulunduranlarla kavga mı edecektik? Sudan sebeplerle birbirimize mi girecektik? Nedir istenen? Pensilvanya’dan sufle alanlar, son dönemlerin moda tabiriyle fabrika ayarlarına anında dönenler bize neyi ima etmektedir? Bu tahammülsüzlük, bu gayri milli ve yerli olmayan bakışın maksat ve mantığı nedir? Hiç kimse haddini aşmasın, yediğimiz aşı da biliriz, atacağımız taşı da. Duracağımız yeri de biz belirleriz, söyleyeceğimiz sözü de biz seçeriz. Türk milleti kan ağlarken, yarının ne getirip ne götüreceğini hiç kimse tahmin edemezken, üstelik tüm terör örgütleri üzerimize üzerimize gelirken, bizim siyasi tartışma ve çekişmenin içinde olmamız kendimizi inkar, milletimize haksızlıktır" ifadelerini kullandı.
"Kimse merak buyurmasın, yeri geldiğinde, haklı ve meşru sebeplerle hükümete elbette demokratik eleştirimizi yaptık, yaparız, yapmaya da devam edeceğiz"
"CHP eleştiriyor, muhalafet ediyormuş; iyi de bundan bize nedir?" diyen Bahçeli, "Ağıt mı yakalım, dizimizi mi dövelim, yalvar yakar aman etmeyin, tutmayın diye kapısına yüz mü sürelim, bilinsin ki herkes kendi fıtrat ve fikrine uygun davranacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi milli tarih ve kimliğin, milliyetçi ruh ve inanmışlığın şehadetlerle müdafasını yapan kahraman millet evlatlarının göz nuru, alın teri, fedakarlığının bereketidir. Biz milletin yanında, Hakk’ın yolundayız. Biz Müslüman Türk milletinin çelikten iradesiyiz. Ve bundan da taviz vermeyiz, dayatmalara gelmeyiz, onun bunun sağdan soldan, sosyal medya ve diğer zeminlerden üfürdüğü yalan ve saptırmalara itibar etmez, ihtimam göstermeyiz. Yenikapı ruhuna bağlı kalacağız dedik, söz ağzımızdan bir kere çıkar, biz ülkü davasının yılmaz neferleri olduğumuz kadar sözümüzü çiğnemeyecek kadar er ve haysiyet sahibi iman kafilesiyiz. Milletimize teminat verdik, şu badireli günlerde hükümete bindirmek, punduna getirip de zora sokmak için fırsat kollamadık. Buna da hiç gerek duymadık. Kimse merak buyurmasın, yeri geldiğinde, haklı ve meşru sebeplerle hükümete elbette demokratik eleştirimizi yaptık, yaparız, yapmaya da devam edeceğiz. Fakat siyasi kan davalarından bu ülkenin çok çektiğini tecrübeyle biliyor ve hafıza kayıtlarımızda taşıyoruz. Bizim de fıtratımızda Türk milleti için gerekirse kefensiz toprağa girmek vardır, gerekirse Türk-İslam ülküsü için çile çekmek vardır, şartlar oluşursa dün olduğu gibi bugün de Allah’a can borcumuzu seve seve ödemek vardır" değerlendirmelerinde bulundu.
“CHP’NİN SU KAYNATTIĞINI, KAYIŞ ATTIĞINI GÖRÜYORUZ”
MHP Genel Başkanı Bahçeli, CHP’nin Yenikapı ruhunu korumadığını belirterek, “CHP’nin su kaynattığını ve kayış attığını görüyoruz” dedi.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin grup toplantısında konuştu. 15 Temmuz’u yaşayanın bizatihi Türkiye olduğunu, Türk Milleti’nin vergileriyle alınan, fakat hainlerin kullanımında ölüm kusan uçaklar, helikopterler Paris’te, Berlin’de, Londra’da, Pensilvanya’da değil, Ankara’nın üstünde uçtuğunu, başkenti savaş alanına çevirdiğini hatırlatan Bahçeli, CHP’nin Yenikapı ruhunu korumadığı yönünde eleştirilerde bulunarak, “Sorarım sizlere, 15 Temmuz gecesinin Bağdat ve Şam’daki örneklerinden ne farkı vardır? Direnmeseydik, darbecilere meydan okumasaydık, rest çekmeseydik ve de milletimiz korkusuzca tankların önüne çıkmasaydı Türkiye’nin ne olacağını hesaba katan olmuş mudur? İşgal edilmek istenen Türk vatanıydı. Bu gerçek ne çabuk unutuldu? Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Ekim’de TBMM’de yaptığı konuşmada Yenikapı ruhunu titizlikle korumaktan bahsetmiş ve bundan hepimizin sorumlu olduğunu söylemiştir. Pek tabii, biz de aynı kanaat ve karardayız. CHP’nin su kaynattığını ve kayış attığını görüyoruz. Beklentimiz, bari hiç olmazsa, Sayın Erdoğan’ın da Yenikapı ruh ve manevi sözleşmesine bağlı ve sadık kalması, AKP hükümetinin de buna uygun davranış göstermesidir. 15 Temmuz itibariyle Türkiye’nin siyasi ve sosyal yapısı farklılaşmıştır. Korumamız gereken bir demokrasimiz vardır. Üzerinde titrememiz gereken bir bağımsızlığımız vardır. Savunmamız gereken bir vatanımız, gözümüz gibi bakmamız gereken milli varlığımız söz konusudur. Cepheleşmelere dur demeli, birlikte ve kardeşçe yaşamayı tercih etmeliyiz. Türkiye’nin iç ve dış sorunlarına karşı ortak, aşılmaz, yıkılmaz ve sağlam milli bir set inşa etmeliyiz. Milletimizin ihtiyaç ve talepleri neyse, ortak akıl ve uzlaşmayla cevaplamak durumundayız. Türkiye her türlü siyasi dürtü ve ideolojik angajmandan önemlidir” şeklinde konuştu.
“EDERİ 1 DOLAR OLAN GERİ GELECEKSE, GÖMÜLMEYE DA HAZIR OLMALIDIR”
Kasım ayında yeni bir kalkışma olacağı yönündeki söylentileri sert bir dille eleştiren Bahçeli şunları kaydetti:
“Milliyetçi Hareket Partisi bu vatanı karşılıksız sevmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Türklüğün yaşaması, huzur ve iç barış ortamının tesisi için ne gerekiyorsa yapmaya dünden hazırdır. Diyorlar ki, Kasım ayına dikkat edilsin. Ne olacakmış Kasım’da, yeni bir darbe teşebbüsü. FETÖ, vazgeçmemiş, uyuyan hücreleri bir kez daha silaha sarılacakmış. Bu iddia sahiplerinin kriz ve kaos rüzgarı estirmesi, karamsarlık ve korku aşılaması kesinlikle art niyetliliktir. Ne demek ikinci bir kalkışma olacak? Ederi 1 dolar olan geri gelecekse, gömülmeye da hazır olmalıdır. Hainler ayaklanırken, biz de oturacak, ağaç kovuğuna mı saklanacağız? Kim Türkiye’nin aleyhine bir darbe hazırlığı yapıyorsa, bedelini ödemeyi de peşin peşin kabullenmelidir. Rüzgâr eken fırtına biçmeye razı olmalıdır. 15 Temmuz’da Türk milletinin direniş ve destanından hala bir şey çıkaramayan varsa, ya aklını kaçırmış, ya da teneşir özlemi hortlamış demektir. Türkiye’yi tehdit etmeye, intikam almaya hiçbir faninin, hiçbir melun ve müptezel emelin nefesi yetmeyecektir. Televizyonlarda yapılan ucube yorumlara, korku salan değerlendirmelere son verilmelidir. Hainler tekrar gelecekmiş, darbeciler yine hazırlanıyormuş, eğer böyle olursa, biz de onları bekliyor olacağız, geldikleri gibi gidemeyeceklerini de şimdiden duyuruyoruz.”
“GÜVENLİ BÖLGENİN TESİSİYLE; BİR YANDA TERÖR SORUNU DİĞER YANDA MÜLTECİ DRAMI ÇÖZÜLEBİLECEKTİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’nin açılışında Musul ve Telafer ile ilgili yapmış olduğu konuşmayı olumlu karşıladıklarını belirten Bahçeli, “Musul bir Türkmen kentidir ve Türkmenelinin incisidir. Ve elbette IŞİD caniliğinin elinden söke söke alınmalıdır. Hükümet, Türkmenlerin hak ve menfaatleri için elini taşın altına sokmalıdır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın TBMM’nin açılışında yapmış olduğu konuşmada konuyla ilgili ifadeleri, Musul ve Telafer hassasiyeti bizim tarafımızdan olumlu karşılanmıştır. Erdoğan’ın söylediği gibi, masanın dışında kalınmayacaksa, önce soydaşlarımıza el uzatmak durumundayız. Türkiye sınır emniyetini sağlamak, milli huzur ve istikrarı temin etmek maksadıyla; Cerablus’tan başlayarak batıya ve güneye doğru süren operasyonlar, 5 bin kilometrekare büyüklüğünde terör örgütlerinden tamamen arındırılmış güvenli bir bölgeyle derinleştirilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin öteden beri savunduğu budur. Sayın Erdoğan ve AKP hükümetinin bu noktaya gelmesi bizim açımızdan sevindirici bir gelişmedir ki, buna desteğimiz tamdır. Güvenli bölgenin tesisiyle; bir yanda terör sorunu diğer yanda mülteci dramı çözülebilecektir” ifadelerini kullandı.
“OHAL UYGULAMASININ UZATILMASI YARARLI, YERİNDE, HAKLI VE MEŞRU SEBEPLERİ VARDIR”
Olağanüstü Hal uygulamasının uzatılması yararlı, yerinde, haklı ve meşru sebeplerinin olduğunu belirten Bahçeli, “Meclis’te grubu bulunan dört partinin katılımıyla KHK Komisyonu teşkili de makul ve isabetli bir karardır. Ancak OHAL, adalet çıtasını düşürmemeli, mağduriyetlere neden olmamalıdır. OHAL’in en başta, milletimizin ve ülkemizin güvenliği, beklenmeyen olaylara anında karşılık verilmesi amacıyla devreye alındığı unutulmamalıdır. OHAL, TBMM’nin yetki ve haklarını gasp etmek değildir, bu şekilde de yorumlanmamalıdır. Zira anayasal bir düzenlemedir ve hukuki bir temeli vardır.
Sorumluluk mevkiinde bulunan herkesin, devlet adamı vasfı taşıyan her bir şahsın, şu günkü nazik ve kırılgan günlerde üslup ve diline hakim olması gerekmektedir. Yeni tartışmalarla milletimizi meşgul etmek, kafa karıştırıcı açıklama ve söylemlerde bulunmak fayda yerine zarar getirecektir. Dönem, hamaset nutuklarıyla göz boyama dönemi değildir. Ucuz ifadelerden, kurnaz ve gizli hesaplardan elbette uzak durulmalıdır. Türkiye türbülanstan çıkmış değildir. Maalesef ki, her gün şehit haberleri gelmektedir. Terör örgütü PKK, FETÖ’nün boşluğunu doldurmak, bıraktığı yerden devam etmek için çıldırmış gibi, kudurmuş gibi saldırmaktadır. Ocaklara ateşler düşerken, milli yürekler kavrulmaktadır. Tablo bu kadar içler acısıyken, 15 Temmuz şehitleriyle terörle mücadele şehitleri arasında bir ayrım yapmak yanlıştır, skandaldır, gaflet ötesidir. Şehidin yeri gönüllerde, tarifi yüce kitabımız Kuran’da yazılıdır. 15 Temmuz’da tarih yazan şehitlerimizin hakkını ne kadar ödeyemezsek, terörle mücadelede emsalsiz bir mücadele kararlılığı gösteren kahramanlarımızın hakkını bir o kadar ödeyemeyeceğimiz asla hatırdan çıkarılmamalıdır. Şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak, ruhlarını muazzep kılacak çifte standarttan derhal vazgeçilmelidir. İkisi de şehit, ikisi de vatan kahramanıdır” diye konuştu.
LOZAN TARTIŞMALARI
Lozan Antlaşması tartışmalarını eleştiren Bahçeli, şöyle devam etti:
“93 yıl önce imzalanan Lozan Antlaşması’nın zafer mi hezimet mi olduğunu tartışıyoruz. Elalem uzayı tarıyor, yeni keşifler yapıyor, Jüpiter’in uydusunda su olup olmadığını konuşuyor, biz bunları çoktan hallettiğimizden olsa gerek, başka işimiz yokmuş gibi Lozan’ı masaya çıkarıyoruz. Ben de her aklı başında vatan evladı gibi hayret ediyorum. Keşke her şey bununla sınırlı kalsaydı. 2.Abdülhamid’in kızıl sultan mı, yoksa ulu hakan mı olduğu münakaşa ediliyor. Bunu yaparken Atatürk ile 2. Abdülhamid’in mukayesesi de yapılıyor. Herkes fikri yörüngesine göre pozisyon almaktadır. Diyebileceğim tek şey, pes doğrusudur. Eski defterleri aralayan bir insan eğer müfsid değilse, kesinlikle müflisdir. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki, 2 Abdülhamid ne ulu ne de kızıldır; o ecdadımızın muhterem yüzlerinden, Osmanlı padişahları arasında muteber isimlerden birisidir ve saygıyı hak etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, 2.Abdülhamid’in yönetimi altında yetişmiş, parlamış, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş ilk Cumhurbaşkanımız ve Türk milletinin yüz akı bir liderdir. Birinin bıraktığı yerden, diğeri devam etmiştir. İki Türk hünkârı olan; Şah İsmail ve Yavuz Sultan Selim arasındaki kapanmayan uçurum ne kadar hamakat ve hezeyansa, Atatürk ile 2.Abdülhamid arasında husumet çıkarmak, birini diğerine tercih etmek o denli zeka özrü, şuur eksikliğidir. Tarihi şahsiyetlerimizi çatıştırmak emin olun düşmanları tebessüm ettirecektir. Milliyetçi Hareket Partisi Osmanlı İmparatorluğu ile Türkiye Cumhuriyeti arasında sütunları Ötüken ve Söğüt’te inşa edilmiş, harcı iman ve inançla karılmış, böylelikle iki yakayı buluşturmuş tarihi bir köprüdür. Biz ne Atatürk’ten vazgeçeriz, ne de 2.Abdülhamid’i ihmal ve inkar ederiz. Biz Lozan Antlaşması’nı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve hukuki senedi olduğunu kabul eder, hezimet ithamlarını reddederiz. Çakma tarihçilerin, 1919’daki mandacı ve işbirlikçi zihniyetlerin kurduğu nifak çarkına asla düşmeyiz. Lozan’ı kötülemek, örtülü ve kapalı ifadelerle Sevr’e methiyeler yağdıranları neşelendirecek, tekrardan umutlandıracaktır. Türkiye’nin varlığını tescil ettiren, yedi düvele kabul ettiren 8 aylık Lozan mücadelesini bırakalım da tarihçiler konuşsun, onlar değerlendirsin. Sorumlu siyasetçiye ve devlet ricaline düşen Türkiye’nin hukuki ve tarihi varlığını tekrar yargılamak isteyen mihraklara koz vermemek, tarihle itişip kalkışmamaktadır. Bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’nın 29 Eylül 2016 günü, 27.Muhtarlar Toplantısındaki sözlerini yadırgadığımı, 24 Temmuz 2016’daki Lozan Antlaşmasının 93. Yıldönümünde verdiği mesajlarına bağlı kalmasını hem diliyor, hem de tavsiye ediyorum.”