Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Strasbourg'da düzenlenen sonbahar oturumunda konuştu. Daha sonra parlamenterlerin sorularını yanıtlayan Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Lozan Anlaşması ile ilgili ifadeleri ve Türkiye’nin Uluslar arası anlaşmalara olan bağlılığına dair soruya, "Her şeyden önce Uluslar arası anlaşmalara ve sözleşmelere herkesin sevse de sevmese de saygı duyması gerekiyor. Ama bu yapılan anlaşmanın eksik olduğunu ya da geçmişte yapılan anlaşmanın eksik ya da yanlış, bizim aleyhimize ya da lehimize olduğuna dair görüş söylememizi gerektirmez. Elbette herkes gibi Sayın Cumhurbaşkanı da geçmişte imzaladığımız, Türkiye’ye avantaj ya da dezavantaj sağlamış anlaşmalarla ilgili görüşlerini söyleyebilir. Hepimizin ifade özgürlüğünden bahsediyoruz. Bu ne Yunanistan’a ne aramızdaki hukuka bir tehdit değildir" ifadelerini kullandı.
Bakan Çavuşoğlu, göç ve mülteci anlaşması ile ilgili olarak ise, "Biz bu konuda herkesten daha fazla sorumluluk üstlendik. Sürekli bu yükün paylaşımı konusunda çağrılarda bulunuyoruz. Bizim bugüne kadar devletin bütçesinden harcadığımız miktar 12 milyar dolar. Tüm dünyadan, uluslararası camiadan bize gelen miktar ne kadar biliyor musunuz? 535 milyon dolar, 194 tane ülke, birçok uluslararası örgüt. Bizim belediyelerimizin ve sivil toplum örgütlerimizin harcadığı miktarı eklediğimiz zaman bu miktar 24 milyar doları buluyor. Bugün 24 milyar dolar Yunanistan için de, Türkiye için de, başka herhangi bir üye için de çok büyük bir miktar. Ama bu zor şartlarda savaştan, terörden kaçan insanlara biz açık kapı politikamızı sürdürmeliyiz. Aynı şekilde bu insanların hayat standardını yükseltmek için sorumluluktan kaçmamalıyız. 3 milyon mülteciyi şu anda ülkemizde barındırıyoruz. Bizim kamplarımızın şartları dünyanın en iyisi ama biz şimdi bunları yeterli bulmuyoruz" ifadesini kullandı.
"Yükü çeken biziz"
Çavuşoğlu, Türkiye sınırları içinde 10 bin adet konut yapmayı planladıklarını bildirerek, "Bu insanların o kamplarda yaşamasını istemiyoruz. Eğitim konusunda da adımlar atmamız gerekiyor. Bugün Türkiye’de 800 binden fazla eğitim yaşında Suriyeli var. Bunların 300 bini okula gidiyor. Geriye kalan 300 bin Suriyeli'ye nasıl okul imkanı sağlayacağız, nasıl eğitim hizmeti vereceğiz. Buna kafa yormamız lazım. AB ile bunu görüşüyoruz. AB, 3 milyar euro vermeyi taahhüt etti, bugüne kadar 179 milyon euro gönderebildi. Niye? Bürokratik sebeplerden. AB’nin prosedürleri var, kuralları var. Ama bunlar normal şartlar için geçerli. Şu anda ekstrem bir durum var. Bu insanlara bu imkanları bir an evvel sağlamamız lazım. Herkes bu sorumluluğu üstlenmeli. Biz AB ile bir anlaşma imzaladık. Kaçak göçün önlenmesi ve normal göçün teşvik edilmesi için. Neden? Aramızdaki olan Ege Denizi’nde yüzlerce insan öldü. O bebeklerin cesetlerinin kumsala nasıl çıktığını görünce hepimiz üzüldük. Biz bunu durdurmak istedik. AB’ye bir öneride bulunduk; gelin bunu durduralım. Sonuçta 18 Mart’ta bir anlaşma imzaladık. Bu anlaşma bugüne kadar düzenli bir şekilde uygulanıyor. Yunanistan’ın bize iade etmek istediği tüm göçmenleri ayrım yapmaksızın geri alıyoruz. Bunun karşılığında birebir formülü de işliyor. Fakat biz AB ile 32 tane anlaşma imzaladık. 18 Mart’ta da bunu teyit ettik. Birbiriyle bağlantılı, 3’ü birden uygulamalı. Göç Anlaşması, Geri Kabul Anlaşması. Yunanistan’la bizim geri kabul anlaşmamız var, başarılı bir şekilde uyguluyoruz. 2 binden fazla da kaçak göçmeni Yunanistan’dan geri aldık. AB ile de bir Geri Kabul Anlaşmamız var, bir de vize serbestisi. Biz diyoruz ki, vize serbestisi için şartları yerine getirdik getiriyoruz. Bir tane konu var, terör ile ilgili konular. Onu Avrupa Konseyi’ne bırakalım dedik. Geri kalan 72 kriterden 4’ünü de yerine getirme konusunda anlaştık. Bir yol haritası üzerinde anlaşalım. Bu 3 anlaşmayı da uygulayalım, hepimizin yararına. AB derse ki benim yararıma olan Göç Anlaşması'nı uygulayalım, diğerlerini uygulamayalım. Bu haksızlık olur. O zaman 3’ünü de onaylayalım ya da 3’ünü de bir kenara bırakalım. Bu tehdit değil. Anlaşmanın kendisi. Anlaşmanın içinde var. O nedenle bu söylemlerimizi, bu sitemlerimizi açıkça AB’ye söylüyoruz. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan biraz fazla açık konuşuyor, bundan hoşlanmıyorsunuz. Ama doğruları o da söylemek durumunda, ben de söylemek durumundayım. Çünkü bu yükü çeken biziz. İşbirliği konusunda her türlü riski alan biziz, en radikal önerileri bu insani dramı önlemek için atan biziz. Bizim de beklentimiz var, bu da yerine gelmeli. Bunu da istediğimiz zaman siz bizi tehdit ediyor diyorsunuz. Bu haksızlık değil mi? Türkiye uyguluyor, AB uygulamıyor. Biz bu konularda işbirliğine devam etmek istiyoruz. En son Tusk, Juncker, Renzi, Çipras, Merkel, Hollande ve tüm liderlerle yaptığımız görüşmeler sonucunda yakın zamanda bir yol haritasında anlaşırız, AB’nin yanıtını bekliyoruz. Bu zorlu süreçte işbirliğimiz devam eder. Biz buna hazırız" dedi.