İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Pursaklar Belediyesi Saray Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Türk İslam Geleneğinde Devlet Yönetimi” konulu panele katıldı. Panelin açılış konuşmasını yapan Bakan Soylu, dünyada rollerin, politikaların değiştiği tarihi bir kırılma döneminin yaşandığını belirterek şunları söyledi:
“21. yüzyıl başında patlak veren terör, iç savaş ve göç hareketlerine karşı Avrupa’nın aldığı tutum, Batı dünyasının bütün medeniyet değerlerinin göstermelik bir politika maskesi olduğunu ortaya çıkarttı. En önemlisi, Batı’nın merdiveni itmek olarak tabir edebileceğimiz, kendi medeniyetini geliştiren ama üzerine inşa ettiği değerleri başkaları için kullanmayan tavrını gözler önüne sermiştir. Kim o merdivenden çıkmak istiyorsa Batı o merdiveni itti ve onu düşürdü. Demokrasinin ifade özgürlüğüne halel getirecek en küçük davranışa şiddetli tepki gösteren Batı, bir de bakıyorsunuz ki bazı ülkelerde özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan doğu ülkelerde yaşanan askeri darbeleri görmezden geliyor. Cunta yönetimleriyle hemen normal ilişkiler tesis edebiliyor. İnsanları dinlerine ve ırklarına göre ayrıma tabi tuttular, barış ve refah getireceklerini iddia ettikleri dünya bugün fakirlik ve kaosa sürüklendi. Onların tasavvuru bugünkü Suriye, Irak, Mısır, Libya, Yemen, Fas ve Tunus. Onların tasavvurları kan ve gözyaşı. Bugün bu anlayışın çöktüğü, namlusunun kendisine döndüğü, değerlerini çiğneyen bütün hesapların şaştığı 21. yüzyılın başlangıcını hep birlikte yaşıyoruz” diye konuştu.
“1961 VE 1980 ANAYASASI ADNAN MENDERES’İN KANI ÜZERİNE İNŞA EDİLMİŞ ANAYASADIR”
Bugün Avrupa’nın gerçek yüzünün 16 Nisan üzerinden daha görünür olduğuna dikkat çeken Soylu, “Evveliyatı da olan bu sürtüşme, Türkiye’nin bu rol dağılımına itirazı ve Türkiye’nin yeni konumunu iyi anlama ve dünyaya iyi anlatabilme çabasıdır. Türkiye artık onların müttefiki değildir. Türkiye dünyadaki bütün ülkelerle ilgi kurabilir, müttefik de olabilir. Türkiye ayakları üzerinde duran, kendi değerlerinden kopmayan, dünyanın bugün içinde bulunduğu anlam ve mana boşluğunu tamamlayan bağımsız bir müttefiktir. Yaşanan süreç Avrupa Birliğinden bir kopuş değil, ilişkilerin ve kuralların yeniden belirlenmesi sürecidir. Batı ile bizim durduğumuz yeri herkes çok iyi okumak durumundadır. Türkiye hem jeopolitik konumu hem de tarih ve medeniyet birikimi açısından bu tablodaki en önemli oyuncudur. Burada eğer bir oyun kurulacaksa ya Türkiye’yi bu işin en baş aktörü olarak kabullenmek zorundasınız ya da Türkiye’yi bir şekilde etkisiz hale getirmek zorundasınız. Batı dünyası Ortadoğu’yu şekillendirmeye başladığı yıllardan itibaren Türkiye için hep ikinci şıkkı seçmiştir. Çok partili siyasi hayata geçip alt yapısını ve demokrasisini güçlendirmeye başlayan Türkiye’de 27 Mayıs 1960’ta organize ettikleri askeri darbe, Türkiye’yi etkisizleştirme projesinde ilk adımıydı. Darbe gerçekleştirildi, bir darbe anayasası hazırlandı ve Türkiye’ye sivil siyasete ‘bu sizin yol haritanız, bundan dışarı çıkarsanız işte sizi böyle yaparız’ dediler. Bugün bu ülkede 1961 Anayasası da, onun kuvvetlendirildiği ve güçlendirildiği 1982 Anayasası da rahmetli Adnan Menderes’in kanı üzerine inşa edilmiş anayasadır. Bu anayasa hayırsız bir anayasadır. Türkiye, bu anayasanın bu hayırsızlığını yıllarca bir kambur olarak sırtında yaşamak zorunda kalmıştır” ifadelerini kullandı.
“27 MAYIS’I 20 YIL BU ÜLKEDE BAYRAM OLARAK KUTLATIP BU MİLLETE EZİYET ETTİLER”
Türkiye’nin ayağına sürekli olarak prangalar vurulduğunu kaydeden Soylu, “Türkiye’yi darbelerle, muhtıralarla, ekonomik krizlerle yönetmişlerdir. Bir gün bizi PKK terör üzerinden yönetmişlerdir, bir gün bizi enflasyon üzerinden yönetmişlerdir, bizi bu ülkede mezhepler üzerinden yönetmişlerdir. Biz 1699’dan beri gerileme döneminin içerisindeyiz. İki kere bu gerileme dönemini aşmaya çalıştık. Birincisi; Cumhuriyet kurulduğu zaman itibariyle ama müsaade etmediler. İkincisi 1907’de milletin ben kendi reyimle yönetmeye talibim dediği günlerde ona da müsaade etmediler. Şimdi önemli bir zaman dilimindeyiz. Biz kimsenin tahtında oturmuyoruz. Biz kimin tahtında oturduğumuzu biliyoruz. Biz; Osman Gazi’nin, Orhan Gazi’nin, Ertuğrul Gazi’nin, Yavuz Selim’in, Fatih Sultan Mehmet Han’ın, Kanuni Sultan Süleyman’ın tahtında oturuyoruz. Öyle başkaları gibi kapımıza gelen insanlara sırtımızı, para endişesi yüzünden, kelle hesabı endişesi yüzünden sırtını dönen bir medeniyet değiliz. Biz, Batı medeniyetleri gibi kendi değerlerini unutan anlayışa sahip değiliz. Türkiye, Karlofça’dan itibaren 3. yükselme talebini 2002’den beri bir itiraz olarak ortaya koymuştur. Bu itirazın alt yapısını da öncelikle Batı’nın o ittiği merdiveni kullanarak gerçekleştirmiştir. Ekonomik kalkınmasını sağladı, enflasyon ve faizi kontrol altına aldı, alt yapı yatırımlarına ağırlık verdi ve önce ekonomik olarak elini güçlendirdi. Bunu yaparken de sosyal projelere, demokratik reformlara imza attı. Bugün uyum yasaları bunun tezahürüdür. Bu ülkede yapmak istedikleri tek bir şey var; birliğimizi zedelemek. Biz en önemli beraberliğimizi istiklal mücadelesinde, kurtuluş savaşında, bu ülkenin her bir bireyi bu ülkenin özgürlüğü için kendisini ortaya koyduğu anlayış ile gerçekleştirdi. Bunlar Anadolu’nun bir araya gelmesinden korktular ve tedbir aldılar. Bizi, istiklal mahkemeleriyle, o dönemde bizi ittikleri mezhep çatışmaları ile parça pinçik etmeye çalıştılar. Güzel Cumhuriyetimizin oluşturduğu bu birlikteliği bozmak için aynen bugün olduğu gibi bütün senaryolar ve bütün oyunların tamamını o dönemde ortaya koydular. Bu insanları ezanını duymaktan, dini öğrenmekten yoksun bıraktılar. Bu insanlara astıkları ve idam ettikleri başbakandan sonra 27 Mayıs’ı 20 yıl bu ülkede bayram olarak kutlatıp bu millete eziyet ettiler, efendi biziz dediler. İşte 16 Nisan tam buna itirazın adıdır. Artık efendi siz değilsiniz. Efendi millettir. Bu ülkenin sahibi, bu toprakların sahibi, bu toprakların sahibi millettir” dedi.
Kaynak: İHA