20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin Cumhurbaşkanları Oturumu, “Bir Yol Ayırımında Olan İnsanlık” başlığı ile devam etti. Oturuma T.C. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Arnavutluk, Bosna Hersek, KKTC, Makedonya, Hırvatistan, Letonya, Moldova, Romanya, Avusturya, ve Sırbıstan’ın farklı tarih aralıklarında görev yapan dönem ve hala görevi başında olan Cumhurbaşkanları katıldı. Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Dr. Başkanı Akkan Suver’in moderatörlüğünde gerçekleşen oturumun açılış konuşmasını Düşünce Lideri Dr. EdBward De Bono yaptı. Özgünlüğün adım atmanın en önemli anahtarı olduğunu belirten Bono, “ Özgünlüğün ana unsuru harekettir. Farklı olanakları görmelisiniz” dedi.
“AB kendi sınırlarını çizemeyecek durumda”
2004 -2014 yılları arasında Sırbistan’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Boris Tadıc Suriye’de yaşanan mülteci krizinin AB’nin istikranı tehdit ettiğini öne sürdü. Göç olgusunun sadece Suriye’nin meselesi olmadığının altını çizerek AB’yi “atıl” olarak nitelendiren Sırp lider Boris Tadıc, “Suriye’nin mülteci krizi AB’nin istikrarını bozuyor ce göç olgusunu etkiliyor. Bu sadece Suriye’nin meselesi değildir. Avrupa Birliği gayet atıl ve hareketsiz kalıyor. Brexıttan sonra negatifliğe işaret ettiğimde bana “hayır olmayacak” denmişti. Ama oldu. AB’nin Balkanlara doğru genişlemesi lazım. Aksi takdirde Balkanlar’da yeni bir kriz ortaya çıkabilir. AB ülkelerinin tepkileri de çok pasif. Kendi sınırlarını bile çizemeyecek durumda. Bu gelecekte herkesi etkileyecektir. Bunun bedelini kıta ödeyecektir. ABD-Rusya-Çin ve Türkiye. Bunlar güçlü ülkeler. Bu yüzden öğün düşünceye geçmeli problem çözmede yeni taktikler geliştirmeliyiz” diye konuştu.
“Fırsat kaçarsa bir 50 yılımız daha yok”
KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı da oturumda yaptığı konuşmasında, küresel sancıların yaşandığı en önemli noktalardan birinin Ortadoğu olduğunu ve ada olarak kan ve barut kokusunun yükseldiği bir coğrafyada ana damarlar olduklarını belirtti. Oturumda müzakere süreci hakkında konuşan Akıncı, “ Kıbrıs’ta da ciddi bir yol ayrımına gelindiğini söyleyebiliriz. Adada din, dil farklılıkları olmasına rağmen 50 yıldır süren müzakere süreçleri sonuç verebilir. Şimdiki fırsat kaçırılırsa bir daha 50 yılımız olamayabilir ve bu yol adayı kalıcı bölünmeye götürebilir. Kıbrıs’taki çözüm adaya bölgeye ve dünyaya yeni ufuklar kazandıracaktır” değerlendirmesinde bulundu.

"Siyasi partilere övgü"
Son yıllarda dünyanın değişik coğrafyalarında ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından önemli değişiklikler olduğunu bunun da giderek kaygıya yol açtığını dile getirdi. Liderlerin popülizme fazla eğilim göstermelerinin sorumluluklarını aksatmasına sebebiyet verdiğini öne süren Gül, “ Özellikle ülkeleri yöneten yöneticilerin popülizme bu kadar yer vermeleri sorumluluklarının farkında değilmiş gibi davranışlar içerisinde olmaları, radikal akımların gelişmesi gibi birçok unsurların daha çok dikkat toplaması hükümet dışı aktörlerin giderek çoğalması ve güçlenmesi kaygıların artmasına sebep olmakta. Liderler kampanyalarında popülizmde başvurabilir ucu da çok kaçabilir ama sorumluluklar üstlenildikten sonra halkların devletlerin milletlerin ve dünya için de sorumlulukları var popülizme bu noktada yer vermek tehlikelidir. Bu hiçbir zaman selamete refaha çıkartmıyor” dedi.
BM’nin yönetim yapısında ciddi reformlara ihtiyaç duyduğunu aktaran Gül aksi takdirde giderek alışılmadık yeni siyasi yapıların ortaya çıkmasına neden olduğunu söyledi. İç karışıklığın olduğu ülkelerde vekalet savaşların yaşandığına dikkat çeken Gül Türkiye’nin mülteci politikasındaki hassasiyetine değindi ve nüfusunun yarısı kadar göçmen ağırlayan ülkelere yeterli desteğin sağlanmadığını aktararak şunları söyledi: “ Suriye’de gördüğümüz resimler Newyork’taki BM Konseyi’ndeki tartışmaları izleyenler görmüştür. Bu insanlık adına utanç verici ve çok kaygı vericidir. Ateş çemberi içinde kalan ülke vatandaşları kaçıyorlar güvenli bölgeler bulmak için. Türkiye olarak hadi 80 milyon kaldırabiliyor dedik. Türk halkı gerçekten asil davrandı. Tüm siyasi partiler üç seçimde de bunu istismar etmedi. Hem iktidar hem de muhalefet. Bu açıdan çok büyük bir değerdir. Başka ülkelerde bu konuların nasıl istismar edildiğini ve nasıl istismara yönelik ileriye gittiğini görüyoruz. Türkiye 80 milyon büyük ekonomisiyle bunu yönetebiliyor ama nüfuslarının yarısı kadar mültecisi olan ülkeler var Filistin Ürdün gibi. Yeterli maddi destek yok. “ 
"Siyasi partilere övgü"
Son yıllarda dünyanın değişik coğrafyalarında ekonomik, siyasi ve güvenlik açısından önemli değişiklikler olduğunu bunun da giderek kaygıya yol açtığını dile getirdi. Liderlerin popülizme fazla eğilim göstermelerinin sorumluluklarını aksatmasına sebebiyet verdiğini öne süren Gül, “ Özellikle ülkeleri yöneten yöneticilerin popülizme bu kadar yer vermeleri sorumluluklarının farkında değilmiş gibi davranışlar içerisinde olmaları, radikal akımların gelişmesi gibi birçok unsurların daha çok dikkat toplaması hükümet dışı aktörlerin giderek çoğalması ve güçlenmesi kaygıların artmasına sebep olmakta. Liderler kampanyalarında popülizmde başvurabilir ucu da çok kaçabilir ama sorumluluklar üstlenildikten sonra halkların devletlerin milletlerin ve dünya için de sorumlulukları var popülizme bu noktada yer vermek tehlikelidir. Bu hiçbir zaman selamete refaha çıkartmıyor” dedi.
BM’nin yönetim yapısında ciddi reformlara ihtiyaç duyduğunu aktaran Gül aksi takdirde giderek alışılmadık yeni siyasi yapıların ortaya çıkmasına neden olduğunu söyledi. İç karışıklığın olduğu ülkelerde vekalet savaşların yaşandığına dikkat çeken Gül Türkiye’nin mülteci politikasındaki hassasiyetine değindi ve nüfusunun yarısı kadar göçmen ağırlayan ülkelere yeterli desteğin sağlanmadığını aktararak şunları söyledi: “ Suriye’de gördüğümüz resimler Newyork’taki BM Konseyi’ndeki tartışmaları izleyenler görmüştür. Bu insanlık adına utanç verici ve çok kaygı vericidir. Ateş çemberi içinde kalan ülke vatandaşları kaçıyorlar güvenli bölgeler bulmak için. Türkiye olarak hadi 80 milyon kaldırabiliyor dedik. Türk halkı gerçekten asil davrandı. Tüm siyasi partiler üç seçimde de bunu istismar etmedi. Hem iktidar hem de muhalefet. Bu açıdan çok büyük bir değerdir. Başka ülkelerde bu konuların nasıl istismar edildiğini ve nasıl istismara yönelik ileriye gittiğini görüyoruz. Türkiye 80 milyon büyük ekonomisiyle bunu yönetebiliyor ama nüfuslarının yarısı kadar mültecisi olan ülkeler var Filistin Ürdün gibi. Yeterli maddi destek yok. “ 


Kaynak: İHA