AK Parti Malatya İl Başkanlığında basın açıklaması yapan TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve AK Parti Malaya Milletvekili Taha Özhan, Gaziantep’te yaşanılan terör saldırı ve 15 Temmuz darbe girişiyle ilgili konuştu. Özhan, “Bir düğün yerine olabilecek en vahşice saldırıyı hem de bir çocukla yapmayı göze alan bu çıldırmış, elleri kanlı insanlara karşı nasıl mücadele edilmesi gerekiyorsa o mücadeleyi vereceğiz. Tıpkı 15 Temmuz gecesi çok daha kanlı bir saldırıyı ülkemizi ele geçirmek üzere, milletin iradesini ele geçirmek üzere yapmaya çalışanlara hem milletimizin hem de devletimizin verdiği cevap gibi. İnşallah tüm bunların hepsi geçmişte nasıl muvaffak olamadıysa, bugün de muvaffak olamayacak. Barış, kardeşlik, huzur iklimine bir şekilde ulaşacağız. Bu mücadele, o iklime ulaşıncaya kadar devam edecek. Malatya, özellikle temmuzdan beri devam etmekte olan bu kanlı saldırılar neticesinde artık sayıları onlara ulaşan şehit cenazelerinin defnedildiği, evlere ateşin düştüğü bir il. Bundan dolayı da büyük bir üzüntü içerisindeyiz. Her bir kardeşimizin cenazesini görmek çok ağır geliyor. Ama bir taraftan da bu şanlı mücadeleyi büyük bir pahayla verdikleri için kendilerine minnettarız. O anlamda Malatya’nın da bu mücadelede önemli bir yeri var. 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin hemen ardından Meclis açılır açılmaz, ilk tepkiyi veren unsurlardan birisi olduk. TBMM Dışişleri Komisyonu olarak ilk toplantıyı yaptık, ardından da hızla heyetler organize ederek, sadece Amerika’ya değil, bu örgütün etkinlik alanları olan ülkeler başta olmak üzere birkaç ülkeye heyetler gönderdik. Amerika, İngiltere, Kanada, Fransa, Belçika bu ülkelerden bazılarıydı. Daha da göndermeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Amerika’ya ilk giden heyetin TBMM Dışişleri Komisyonu olduğunu belirten Özhan, Amerika’ya gidiş nedenlerinin çok açık olduğunu, Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) lideri ama sadece lideri değil bütün üst düzey yöneticilerinin ciddi bir kısmının artık Amerika’da yaşadığını kaydetti. Özhan, “Dolayısıyla bizim açımızdan Türkiye’ye kast etmiş, milletin iradesine kast etmiş bir terör örgütünün lideri ve lider kadrosu Amerika Birleşik Devletleri’nde. Bunu kendilerine çok açık bir şekilde ifade ettik. 11 Eylül’ün nasıl Afganistan’daki bir mağaradan Usame Bin Ladin tarafından yapıldığına inanıyorlarsa ve dünyadan da buna empati duymalarını bekledilerse, dünyada bunu gösterdiyse, bizim açımızdan da Amerika’da Pensilvanya’da küçük bir kasabada Fetullah Gülen orduya, polise, yargıya, devletin diğer kurumlarına sızmış. Yüzlerce, binlerce silahlı-silahsız elemanıyla böylesine bir darbe girişimini gerçekleştirdiğine dair zihnimizde zerre şüphe olmadığını kendilerine çok açık bir şekilde söyledik. Fetullah Gülen’in Amerika içinde ciddi bir yük olduğunu söyledik. Bizim ilk aldığımız cevapta işbirliği şeklindeydi. Bizim görüşmelerimizden sonra belirli açıklamalar geldi, ardından bir heyet gönderme kararı aldılar. İki gün sonra ABD Başkan Yardımcısı Biden, Ankara’ya gelecek ve Meclis’te kendisiyle görüşeceğiz. Amerika’daki gözlemlerimizi, ardından yaptığımız görüşmeleri kendisine aktarma fırsatımız olacak” ifadelerini kullandı.

Amerika’nın, Türkiye-Amerika ilişkileri açısından karar vermesi gerektiğini aktaran Özhan, Amerika ile Türkiye arasında 1981 tarihli bir iade anlaşmasının olduğunu, bu anlaşmasının yıllardır rutin bir şekilde uygulandığını dile getirdi. Milletvekili Özhan, “Dolayısıyla bizim açımızdan bizim Amerika’ya teslim ettiğimiz sıradan bir teröristle, Fetullah Gülen’in bir farkı bulunmamaktadır. Aynı şekilde Amerika’nın bize teslim ettiği sıradan bir suçluyla, Fetullah Gülen arasında hiçbir fark bulunmamaktadır. Bu anlaşmanın 9. ve 10. maddeleri gayet açık, ‘taraftarlardan biri bir suçluya dair bildirimde bulunduğu andan itibaren ilgili tarafın harekete geçip, bir kere bu kişiyi gözaltına alıp, tutuklaması gerekiyor.’ Kendilerinden biz bunu çok açık bir şekilde talep ettik. Sadece iadesi değil, hızla gözaltına alınıp, tutuklanması gerektiğini söyledik. Zira bu terör örgütü lideri hala çok rahat bir şekilde medyaya ulaşabilmektedir, örgütüne emirler, talimatlar yağdırabilmektedir. Bu kabul edilebilir bir durum değildir” sözlerini kaydetti. Bu hususların tersine aksi bir durum olursa ciddi sonuçların ortaya çıkacağını ifade eden Özhan, Amerika-Türkiye arasındaki bütün güven ilişkisinin zedeleneceğini, yıllardır devam eden terörle mücadeledeki ortaklıkların çok ciddi anlamda ortadan kalkabileceğini belirtti. Özhan, “Bizim açımızdan bütün ülkenin kaderini esir alacak çok vahim bir terör girişimi yaşanmıştır. Amerikalılar bu konuda gereken adımları görüşmeler neticesinde ya atarlar ya da atmadıkları zaman neticelerin ne olacağı kendilerine çok açık bir şekilde altı çizilerek ifade edilmiştir. Burada bir karar verme süreci var. O karar verme sürecinin hızla hayata geçmesi gerekiyor. Kimse bizim zekamıza hakaret etmeden, ikili ilişkileri de bozacak adımlar atmadan, ivedilikle nasıl sıradan bir terörist alışverişi Amerika’yla defalarca yapılmışsa, nasıl bir suçlunun alışverişi defalarca yapılmışsa, Fetullah Gülen ve diğer örgüt liderlerinin de alışverişi aynı hızla ve aynı pratiklikle yapılmalıdır” diye konuştu.
Batı’nın Türkiye’ye karşı tutumunu da eleştiren Özhan, Avrupa ve Batı’nın genel anlamda küresel siyasi gelişmelere dair çok derin bir ilgisizliği olduğunu kaydetti. Özhan, “Herhangi ciddi bir meselede artık kanaat bildiren, provokatif bir şekilde adım atan, politika üreten bir adım göremiyoruz. Eğer siz, 21. yüzyılda 2016 senesinde bu kadar vahim ve vahşi girişim karşısında, bu kadar şanlı ve ahlaklı durabilen aktörleri görmemeyi becerebiliyorsanız, burada sizin söylediğiniz şey ‘biz siyaseten ve ahlaken bir tefessüh içerisindeyiz’ demektir. Gönül isterdi ki böyle olmasın. Öyle olmasaydı bölgesel işbirliği ve siyaset anlamında, küresel işbirliği anlamında daha olumlu bir atmosfer olabilirdi. Dolayısıyla bu işin yüzde 90’ı kendilerinin ahlakı, siyasi basiretleriyle ilgilidir. Yüzde 10’u da bizim onlarla küresel anlamda kurmak zorunda kaldığımız ilişkilerin kalitesini nasıl etkileyeceğiyle ilgilidir. Kızdığımız, eleştirdiğimiz noktada orasıdır. Yoksa bizim kimsenin ne takdirine ne de himmetine ihtiyacımız yok” ifadelerini kullandı.

İslami cemaat ve yapıların ne halde olduğu, yapılarının ne durumda olduğunun ayrı bir tartışma konusu olduğunu ifade eden Taha Özhan, bu konuda gereken ciddiyet ve şeffaflığın kesinlikle sağlanması gerektiğini vurguladı. Özhan, “Ama bu tarz örgütlerin ortaya çıkışındaki ana beslenme kaynağı ne İslam’dır ne dindarlardır ne de Müslümanların kendileridir. Bizatihi vesayet rejiminin ideolojisidir. O ideolojiyi zoraki bir şekilde kendi ilkel zeminiyle o bataklıktan bir taraftan PKK’nın bir taraftan da bu FETÖ’nün büyümesinin önünü açmıştır. Onlarda bütün İslami yapılar, Türkiye’nin her tarafında 90’larda 28 Şubat darbe rejimiyle inim inim inletilip, ezilirken ki bunu en iyi bilenlerin başında Malatya gelir, bu yapıların hepsinin önü açılmıştır. Bunlar büyütülmüş, serpilmişlerdir. Dolayısıyla bu yapıların en son ilişkisinin olacağı şey, bu memleketteki İslami geçmiştir, bu memleketin mayası, dindarlığı, milli ve manevi değerleridir. En çok benzediği yerde bu memleketin darbecileridir. Geçmişte sivil iradeye kast eden katilleridir. Dolayısıyla devletin geçmişteki darbecilerden kurtulduğu gibi bu darbecilerden de kurtularak, daha şeffaf, adil, denetlenebilir ve herkese açık bir şekilde varlığını sürdürmesi bunların en iyi panzehirdir. Bunlar zaten fitnelerin olduğu, insanların kılık-kıyafetinden dolayı, düşündüğü şeylerden dolayı, konuştuğu dilden dolayı, akrabalarından dolayı doğal hakkı olan yerlere kazanarak gelmelerinin engellendiği dönemlerde serpilip, büyüdüler. Çok basit bir teknolojiyi kullandılar. Askeriyede sızma girişimleri raporları ortaya çıkıyor. Unutulmasın ki 15 Temmuz darbe girişimini gerçekleştirenlerin en tepe rütbelilerinin neredeyse tamamı 1980’lerin sonunda ancak askeriyeye girmiş olsalardı bu rütbelere gelebilirlerdi. Öyle de oldu. General olabilmesi için birisinin, o rütbelere gelebilmesi için ancak 80’lerin ikinci yarısında askeriyeye girmesi lazım ki aradan geçen 30 yılda bu noktalara gelsin. Şimdi kalkıp vesayet rejiminin 30 yıllık günahını kimse son 3-5 senenin içerisinde hayata geçmiş gibi göstermeye kalkmasın. Bu kadar üst düzey rütbelere gelmek için sizin neredeyse çeyrek yüzyıllık doğrudan bir yatırıma ihtiyacınız var. Bu yatırım da yapılmıştır. Yapılırken de, Kemalizm’in koruması altında yapılmıştır. Çünkü orası çok güzel ideolojik bir kamuflaj sağlamıştır. Cami önünde sakallı amca kovalarken, askeriyenin koridorlarında Fetullahçı subaylar fink atmışlardır. Kalkıp kimse bu vesayet rejiminin ahmaklığını yıllardır bu mücadeleyi en canla başla sürdürmüş olan bir iktidara fatura etmeye kalkmasın. Bir yönüyle 15 Temmuz gecesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önderliğinde ortaya konulan irade, gerçekten memleketimizin geleceğinin ipotek altına alınmasını engellemiştir. 15 Temmuz bir felaketle sonuçlansaydı ve bugün bir Fetullahçı cuntanın altında yaşıyor olsaydık, emin olunuz 1980 darbe rejiminden çok daha felaket bir rejimle karşı karşıya kalacaktık” diye konuştu.  


Kaynak: İHA