Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Ankara Rixos Otel'de düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını cevapladı.
"NÜFUS PLANLAMASI DAYATMAYA GİRER, BİZ BUNA KESİNLİKLE KARŞIYIZ"
Bakan Akdağ ilk olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Müslüman aileler doğum kontrolü yaptırmamalı' sözlerine yönelik, "Doğum kontrolü, tarihe gömülmüş bir kavramdır. Nüfus planlaması ülkelerin kadın bedenine müdahale ederek çocuk sayılarını azaltma çabalarının adıdır. Bir kadının kaç çocuk yapacağına devlet onu zorlayarak karar veremez, ama bir aile çocuk sayıları ile ilgili bir planlama yapabilirler. Biz buna Sağlık Bakanlığı tarafından 'Üreme Sağlığı Eylemi' diyoruz ve bizim çabalarımız Üreme Sağlığıyla ilgilidir. Yıllar boyunca Çin'de tek çocuk uygulaması yaptılar, şimdi kafalarını duvara çarpıyorlar 'biz ne yapmışız' diye. Yaşlanan nüfuslarına karşı tedbir almaya çalışıyorlar ama biraz iş işten geçmiş durumda. Cumhurbaşkanımız demografik gelişimi iyi bilen bir kişi, dolayısıyla Türkiye'de çocuk sayısının azalmasının kendi nüfusumuz ve yaşlanan nüfusumuz açısından ne anlama geldiğini biliyor. O nedenle de tavsiye niteliğinde bunları söylüyor. Bir demogoji ile bu meselenin üstüne her zaman yaptıkları gibi düşmanlık hissiyle Cumhurbaşkanının üzerine yüklenmeye çalışanlar var. Bu haksızlık. Tabip örgütü sözcülerinin açıklamalarını okudum, basın içerisinde hayretler içinde kaldım. Cehalet kokan açıklamalar yapıyorlar. İnsanlar kendi inanç ve kültürel anlayışlarına göre çocuk yapma alışkanlıkları ile ilgili kararları verirler. Nüfus planlaması dayatmaya girer, biz buna kesinlikle karşıyız" ifadelerini kullandı.
"SEZARYEN DOĞUM ORANLARI ÜLKEMİZDE YÜZDE 50'NİN ÜZERİNDE"
Akdağ, bir gazetecinin "Kimse kalp krizi geçirdiğini anlamıyor, ara bir merkeze götürmeden bir yere götürülecek ve orada müdahale edilecek dediniz, bir merkez mi düşünüyorsunuz yoksa normal hastaneler içerisinde bir yer mi? Nadir görülen hastalıklarda vatandaşlar SGK'nın bu hastalıkların ücretlerini ödemediğini söylüyorlar, bunlar için SGK ile bir girişimde bulunacak mısınız? Sezaryenle ilgili, şöyle bir problem var hastanelerde doktorların insanları zorlama noktasına geldiği, normal yapılamayacak doğumları bile bir kaç saat beklettikleri ve sakat doğumların arttığı yönünde bilgiler geliyor, bunlar ne kadar doğru bilmiyorum ama bu konuda bir girişimde bulunup bir yumuşama olacak mı?" sorularına şöyle cevap verdi:
"Kalp krizi geçiren bir kişinin bir merkeze götürülmesi gelişmiş bir hastanenin içerisinde bir merkeze götürülmesi tabii tek başına bir merkez değil. 24 saat açık, ekipleri mevcut olan, doğrudan müdahale yapıp, açık kalp ameliyatına geçilecek bir ortam lazım. 24 saat Türkiye'de bunu sağlamamız lazım. Ankara'da Yüksek İhtisas gibi bir hastane olabilir ya da Van'daki üniversite hastanesi gibi olabilir. Nadir görülen hastalıklarla ilgili olarak her türlü tedavinin elbette verilmesi lazım. Nadir hastalıklarla ilgili bazı ilaçlar için klinik rehberlik var. Yani belli bir aşamaya kadar o ilacın faydası var, belli bir süreden sonra o ilacın o kişiye faydası olmadığına dair bilimsel kanıt var. Bu bilimsel kanıt varken bile bazen aileler o ilaca devam etmek istiyor. Sağlık Bakanlığı bir ilacın kullanımıyla ilgili karar almışsa, SGK onun ödeme listesini otomatikman alacak. Umuyorum bu işleri biraz kolaylaştırır. Normalde Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) yüzde 15 azami yüzde 20'yi geçmemesini düşündüğü bir tıbbi işlem için yani sezaryen için bir ülkede yüzde 50'nin üzerinde sezaryen varsa, bu doktorların ya da sağlık kuruluşlarının zorlamasından nasıl bahsedeceğiz? Burada abartılı ve aşırı bir sezaryen uygulamasıyla karşı karşıyayız. Doktorlar, ekipler ya da hastaneler sezaryen yapılması gereken bir kişiyi tutuyor olsalar, o yüzde 15'in altına düşerdi, oranlar oysa yüzde 50'nin üzerinde. Sorunumuz normal doğum yapmaması gereken bir kişinin sezaryene götürülmesi durumu değil, sezaryen yapılmaması gereken bir doğumun sezaryene götürülmesi ki sezaryenle yapılan doğumun sanki daha güvenli olduğu kanaati toplumda yaygın. Oysa ki sezaryen doğumları normal doğumlardan daha riskli konumdadır."
"Bunun nedeni kadınların korkusu olabilir mi?" diyen bir muhabire Akdağ, "Eğer bir kadın doğum sırasındaki ağrıdan ya da o süreçten çekiniyorsa başka yöntemler de var. Mesela epidural anestezi dediğimiz ağrısız doğum dediğimiz bir yöntem de var. Bu yöntemleri biz öne çıkaralım. Bir şekilde psikolojik ihtiyacı varsa, psikolojik desteği verelim" diye cevap verdi.
"KANSER HASTALARI SGK'NIN SÖZLEŞMELİ OLDUĞU HASTANELERDEN ÜCRETSİZ HİZMET ALABİLİYORLAR"
Akdağ, "Sezaryende hekimler açısından oluşan yanlış uygulama sonucu tazminat ödemeyle ilgili sorunlara karşı alınacak önlemler ne aşamada? Özel sektörle ilgili yüzde 70 kamu olması gerekli dediniz, insaf ölçüsünde olması gerektiğini belirttiniz, şu anda insaf ölçüsü oranı nedir? Bununla ilgili bir düzenleme olacak mı?" sorusuna, "Doğum yaptıran ebe ya da diğer sağlık görevlilerinin de bir sigorta kapsamına alınması, bunların sigortaları ile ilgili devletin daha çok katkı vermesi gibi düşüncelerimiz var. Normal doğumdan dolayı tazminat çıkma riski varsa tabii ki yerinde yapılmayan sezaryenden dolayı da tazminat çıkma riski var. Türkiye'de doğumdan dolayı almış başını gitmiş bir tazminat olayı filan kesinlikle yok. Hekimler zaten yanlış uygulama dediğimiz konuyla ilgili olarak hali hazırda sigorta koruması içerisindeler. Burada önemli olan mesleği, tıp etiği içinde yerli yerinde yapmaktır. Özel sektörün ölçüsüz bir şekilde büyüdüğü ülkeler var, mesela Şili, ABD. Burada vatandaşın cebinden yaptığı harcamalar inanılmaz yüksek.Dolayısıyla ben bakanlık yapmadığım dönemlerde Harvard Üniversitesi'yle ortak programlar yürüttüm hala yürütüyorum. Dünyadan yaklaşık yüze yakın bakan katıldı yürüttüğümüz programlara. Birçok ülkeye sağlık danışmanlığı yaptık ve gördüğüm şu herhangi bir ülkede özel sektörün hastanecilik hizmetleri içerisindeki toplam hizmet payı yüzde 25'i, 30'u aştığı zaman dar gelirli ve orta gelirli vatandaşın hizmet almasında büyük zorluklar ortaya çıkıyor. Bir örnek vereyim Kanser hastaları, SGK'nın sözleşmeli olduğu hastanelerden ücretsiz hizmet alabiliyorlar, herhangi bir ilave ücret ödemeksizin. Şu andaki uygulama kanserli hastalardan diğer tedaviler için fark alınmazken ameliyatları, cerrahiler için fark alınır. Cumhurbaşkanımızın bize talimatı bu konu hakkındaki mağduriyetin giderilmesi oldu, gerekli çalışmalarla bunu en kısa zamanda ortadan kaldıracağız. Yıkıcı sağlık harcamasına yol açan hangi durum varsa bunları tek tek gözden geçirip oluşmaması için gerekli tedbirleri alacağız. İnsaf ölçüsü de şudur: Şu anda yüzde 200'e kadar fark alma durumu var sözleşmelerde ama zaman zaman bunu üstüne de çıktığını görüyoruz ya da fark alınamayacak hastalardan fark alındığını görüyoruz, buna asla müsamaha etmeyeceğim. Bizim kurduğumuz sistemin temel mantığı şu: Dar gelirliler hiç prim ödemeden her türlü hizmeti alırlar, yüksek gelirliler de bir taraftan sigortadan istifade ederken öbür taraftan ceplerinden bir miktar para ödeyebilirler" şeklinde konuştu.
"NÜFUS PLANLAMASI VE DOĞUM KONTROLÜNE KARŞIYIZ"
Bakan Akdağ bir gazetecinin,"Türkiye'de nüfus planlamasına yönelik uygulamada olan mevcut planlar var mı? Varsa çalışmalar sonlandırılacak mı? Ya da politikanın tersine çevrilmesi gibi bir plan var mıdır?" sorusu üzerine ise "Türkiye'de bugün bizim hükümetimizin bir nüfus planlaması veya doğum kontrolü çalışması yoktur. Bunu kadının, ailenin haklarına bir tecavüz olarak görüyorum. Bir kadın kendi çocuk sayısını yapmakla ilgili tedbirler alabilir, biz hangi tedbirleri alacağı konusunda kadını ve aileyi de eğitiriz ama şunu asla söylemeyiz 'sakın çok çocuk yapma', 3 çocuğu olan, 6 çocuğu olan kimseye de yanlış gözle bakmayız. Öyle olsa en başta bana bakılması gerekir. Sağlık dışında konuşuyoruz şimdi konu Üreme Sağlığı olduğunda biz insanlara destek oluruz ve aileler de kendi kararlarını verir. Eğer konu toplumun demografik anlamda ülke nüfusuyla ilgili, ülkenin yaşlı nüfusu ile ilgili bir konuysa o zamanda biz aileleri daha çok çocuk yapmaya teşvik ederiz, ediyoruz zaten de. Kavramsal anlamda Nüfus Planlaması ve Doğum Kontrolüne karşıyız, ben de karşıyım" şeklinde cevap verdi.
"CUMHURBAŞKANIMIZ HAREKETLİ YAŞAMI ARTTIRMA KONUSUNUN DA TOPLUMSAL ÖNDERLİĞİNİ YAPACAKTIR"
Akdağ, "Kanser hastaları bazı kamu hastanelerinde de bazı farklar ödemek zorunda olduklarını söylüyorlar buna ilişkin bir adım atılacak mı? Verdiğiniz orana göre hala çok yüksek düzeyde hareketsiziz buna ilişkin yeni somut adımlar olacak mı? Diyetten bahsettiniz, kilo vereceğim dediniz o da bu kapsamda mı olacak? İstanbul'da ambulansların hastaya ulaşma oranı 10 dakika içinde yüzde 80'in altında dediniz, buna ilişkin ne yapılabilir, İstanbul trafiğinde bir planlamanız var mı?" sorularına ilişkin ise şunları kaydetti:
"Kanserli hastalarımızın tedavilerinde cerrahi işlemlerde fark alınmaması konusunu çalışıyoruz. Eğer ücret alınıyorsa Sağlk Bakanlığı dahilinde değildir. Yine kamu hastanesidir ama üniversite hastanesidir. Üniversite hastanelerinin mevcut mevzuatta üniversite de çalışan öğretim üyelerinin özel muayene ve işlem farkı alma haklarına şu anda yasa müsaade ediyor. Ben bu konuda şahsen vatandaşın ödeyeceği miktarın azaltılması taraftarıyım. Hareketli yaşam konusunda 2010 yılında hazırladığımız bir program var, bu programı şimdi yenilemeye başlıyoruz.Toplum için hedeflediğimiz, şişmanlığın azaltılması, hareketliliğin arttırılması hedefleriyle örtüşür biçimde bir program yapacağız. Umut ediyorum Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tıpkı tütün de olduğu gibi bu konunun da toplumsal önderliğini yapacaktır. Büyük bir program olacak bir taraftan farkındalığı arttıran davranış biçimlerini değiştirmeye yönelik öteki taraftan belediyelerle yapacağımız çalışmalarla ortamı hareketli yaşama uygun hale getiren, Milli Eğitim Bakanlığı ile yapacağımız çalışmalarla ilköğretimden üniversitelere kadar bir takım eğitim projeleriyle bu iş yürüyecek. Öte yandan gıda sektörü ile ilgili yapacaklarımız var. İstanbul'daki ambulans sayısını ve 112 hareket noktası sayısını arttıracağız. Farkındalık çalışmalarını arttıracağız, trafikte yol verme alışkanlığı ve kültürü yoksa kişiler arzulasa bile bunu yapamıyorlar."
"KURAL DIŞI ÇALIŞANLARA KESİNLİKLE MÜSAMAHA GÖSTERMEYECEĞİZ"
Bakan Akdağ hekim açığı ile ilgili ise önceliğin her yıl Tıp Fakültelerine alınan öğrenci sayısı olmaktan çıktığını mezun olan doktorların dağılımıyla ilgili bir öncelik haline dönüştüğünü vurgulayarak, dağılımla ilgili ciddi problemlerin devam ettiğini söyledi. Akdağ, Devlet Hizmeti Yükümlülüğü olanların bu yükümlülüğü yerine getirmediklerini ifade ederek, "Büyük şehirler de usulsüz olarak kural dışı çalıştıklarını tespit ettik. Buna kesinlikle müsamaha göstermeyeceğiz" dedi.
"PKK, SAĞLIK ÇALIŞANLARA VE AMBULANSLARA YAPTIĞI SALDIRILARLA NE KADAR ŞEREFSİZ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR"
Terör bölgelerine yönelik ise Akdağ, "PKK'nın bazı şehir ve ilçelerde çukur siyasetiyle her türlü hizmeti vermeyi zorlaştırdığını biliyoruz, can güvenliğini de ortadan kaldırmak için bu işleri yaptıklarını biliyoruz. İnsafsızca, ahlaksızca, şerefsizce sağlık çalışanlarına hücum etmeleri, sağlık çalışanlarını yaralamaları, ambulanslara ateş etmeleri bir taraftan onların şerefsizliklerini gösteriyor bir taraftan da bizim teröre karşı verdiğimiz mücadele de ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor. Çukur siyasetinin bu adeta işgal etme çabası şükürler olsun çoktan beri kırıldı, buralar temizlendi dolayısıyla terör bölgeleri diye genel bir kavram kullanmanın ben çok yanlış olduğunu düşünüyorum" değerlendirmesinde bulundu.
"YURT DIŞINDAKİ HEKİMLERİN TÜRKİYE'YE DÖNÜŞÜ İÇİN HER TÜRLÜ TEDBİRLER ALINACAK"
Akdağ, "Yurt dışındaki hekimlerin Türkiye'ye dönüşleri ile ilgili bir düzenleme yapılacak mı? Sağlıkta şiddetle ilgili neler yapılacak? Ne gibi düzenlemeler olacak?" sorusu üzerine ise, "Yurt dışında çalışan ya da eğitim almış doktorlarımızın Türkiye'ye dönüşü için her türlü tedbirleri almaya devam edeceğiz. Sağlıkta şiddet konusu çok ciddi mücadele ettiğimiz bir konudur. Bu hususta fiziksel şiddet ya da tehditle ilgili her halükarda tutuklama getirilsin istiyoruz. Bunu Adalet Bakanlığımızla görüşeceğiz, kanun maddesi haline getirebilmek için gayret edeceğiz. Farkındalığı arttırmadıkça önleyici tedbirlerle bu işin sonunu getiremeyiz. Sağlık çalışanları ile toplum arasındaki duygusal bağı da güçlendirmemiz lazım" cevabını verdi.
Akdağ, Türk Böbrek Vakfı'nın Sağlık Bakanlığı'yla şeker tüketimi konusunda eylem planı içerisinde olduklarını açıklaması üzerine ise şu değerlendirme de bulundu:
"Bu ve buna benzer aktiviteleri şişmanlığı önleme ve hareketli yaşam programıyla birleştirerek yürüteceğiz. Sigara konusunda başlatılan mücadele 4 yıl içinde büyük mesafe almıştı. Hareketsiz yaşamla ilgili de böyle bir mücadele yürüteceğiz."
Akdağ, Son yıllardaki tütün kullanımı oranındaki artışlara yönelik ne gibi hamleler yapacağının sorulması üzerine de, "Türkiye'de mücadele şu anda Düz paket ya da kısıtlamaların yapılmasından ziyade farkındalığın ve davranış biçiminin değiştirilmesi ile alakalı" ifadesini kullandı.
"TÜRK HALKINA KİLO VERME TAAHHÜDÜNDE BULUNACAĞIM"
Akdağ, hareketliliği arttırma kampanyası kapsamında Türk halkına kilo vereceğini taahhüt edeceğini söyleyerek, bunu şimdi açıklamayacağını ama ciddi bir taahhütte bulunacağını ve kendini riske edeceğinin altını çizerek, "Taahhütte bulunursam ve onu gerçekleştiremezsem mahcup olurum, halbuki kilo verirsem de sağlığım açısından riskleri azaltacağım. Kaç kilo olduğumu ve hedefimi söyleyeceğim. Yapabilirsek bir şehrin ya da ilçenin toplu olarak vücut kitle indeksini azaltmayı hedefleyeceğiz. Erzurum ve Samsun'da bunları gerçekleştireceğiz" diye konuştu.
Kaynak: İHA