Çanakkale Belediye Başkanı Muharrem Erkek, Boğaz Medya’ya ve gazetemiz muhabiri Hasan Sami Er’e birçok konuda özel açıklamalar yaptı. Kentin merak ettiği her konuda Başkan Erkek, samimi açıklamalarda bulundu. Uzun sohbetin birinci bölümü bugün, ikinci bölümü de yarın gazetemizde yer alacak. İşte o röportajın ilk bölümünde sorulan sorulara Başkan Erkek’in verdiği cevaplar;
Röportaj serilerimize Çanakkale Belediye Başkanı Muharrem Erkek ile devam ediyoruz. Boğaz Medya’ya konuğumuz olarak hoş geldiniz. Belediye başkanı olarak seçildiniz ve ilk defa bizim röportaj davetimizi kabul ettiniz, öncelikle teşekkür ederiz size. Artık yerel yönetici olarak hizmet vermeye başladınız. Daha önce de genel yönetici olarak hizmet verdiniz. İkisi arasında kaldınız mı?
Her zaman inanarak söylediğim bir şey var. Cumhuriyet Halk Partisi üyeliği başlı başına onurlu bir toplum hizmetidir. Ben aktif olarak partimde çalışmaya başladığımda aktif siyasete girdiğimde, 20024’te örneğin, meclis üyesi olduğumda aklımın ucundan geçmiyordu milletvekili olmak, belediye başkanı olmak. Ama süreç bizi oralara götürdü.
Arkadaşlarımın teşviki, arkadaşlarımızın bu görevleri üstlenmemizde adaylığımızı desteklemeleri bizi buralara getirdi. Sekiz yıl yaptım milletvekilliğini. Bunun beş buçuk yılını, hukuk ve seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı olarak görev yaptım.
Bu beş buçuk yıllık genel başkan yardımcılığının bir buçuk yılın da, hem genel başkan yardımcısı hem genel sekreter olarak görev yaptım. Bunlar tabii çok onurlu görevlerdi.
Daha sonra da tabii son seçimde sonuçta kaybettik. Başarılı olamadık.
Yerel seçimler yaklaşırken yaz ortasında detaylı, ciddi bir kamuoyu araştırması yapıldı. Orada ismimiz önde çıkınca adaylık adaylığı gündeme geldi. Daha sonraki süreçte de aday olduk ve şu anda da belediye başkanı olarak görev yapıyor um. Önemli olan hangi işi yaparsak yapalım, onu iyi yapmaya çalışmak çaba özen göstermek. Büyük bir sorumluluk hissediyorum. Çünkü doğduğum, büyüdüğüm memleketim burada yaşayacağız. Burada öleceğiz. Hizmet etmek çok onurlu. İnsanın memleketine hizmet etmesi ve bu temsil görevi çok onurlu. Şu anda en büyük çabamız o.
Kamu yarar işler yapabilirsek ne mutlu bize ki yapacağız. Bütün işlem ve eylemlerimizde kamu yararına temel ilke alıyoruz. Halkçı belediyeciliği, sosyal belediyeciliği yönetim anlayışımızın merkezine koyuyoruz.
Hatırlarsanız ilk milletvekili seçilmeden önce aday iken daha 2015 yılında sizinle bir program yapmıştık televizyonda. O zaman size neden milletvekilliği diye sormuştum? Çok net hatırlıyorum. Siz de “Yeni mecliste, yeni anayasa çalışmaları yapılacak. Ben de bir hukukçu olarak o çalışmaların içinde yer almak istiyorum” demiştiniz. Ne oldu? Neler yaptınız?
Tabii anayasa yarım yamalak bir şeyler oldu. Ben 2015’te milletvekili seçildikten sonra parlamentoda anayasa komisyonunda görev aldım. Biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak altı kişiydik anayasa Komisyonunda. Biri de bendim. Hatta o zaman çok ciddi bir şekilde siyasi etik yasasını da hazırlamıştık. Üç ay yaklaşık gece gündüz çalıştık. Ama maalesef sonra bir talimat geldi, genel kurulun gündemine girmeden rafa kaldırıldı. Daha sonra maalesef o anayasa değişikliği olağanüstü hal döneminde geldi.
Maalesef darbeye teşebbüsten sonraki süreçte. Yarın öbür gün o tutanaklar incelenecek. Bu hukukçular araştıracak, gazeteciler araştıracak. Aylar sürdü o anayasa komisyonu. Orada hepimiz tarihe not düştük. Ve şimdi ne kadar haklı çıktığımızı keşke çıkmasaydık. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir şahıs devleti dönüştürülmek isteniyordu. Biz bunu görüyorduk o anayasa değişikliğinde. Olağanüstü hal dönemlerinde zaten anayasa değişikliği olmaz. Hiçbir demokratik ülkede olmaz. Olağanüstü hal dönemlerini bitirirsiniz, referandumları o zaman yaparsınız seçimleri o zaman yaparsınız. Ama iyi niyetli değildi tabii ki planlıydı. Özellikle olağanüstü hal döneminde bu referandumu yaptılar ve Türkiye bir tek adam sistemine savruldu. Şimdi de işte onunla mücadele ediyoruz. En büyük mücadelemiz. Bu demokrasi mücadelesi. İleride bunlar eminim çok önemli araştırmalara konu olacak. Kitaplaşacak. Daha sonra altılı masa sürecinde genel başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu'nun görevlendirmesiyle yaklaşık bir buçuk iki yıla yakın görev yaptık. O da önemli bir deneyimdi. Çünkü hep şunu söylüyorum. Ben sosyal demokratım, Atatürkçüyüm. Zaten Cumhuriyet Halk Partisi de Atatürkçülükte sosyal demokrasinin sentezini yapmış bir partidir. Ama bizler orada, o masada sosyal demokrat muhafazakâr, demokrat, liberal demokrat, milliyetçi demokrat hep beraberdik. Benim açımdan çok önemli bir süreç oldu o.
Parlamenter sistem üzerine bir çalışma yapmıştık. Ortak mutabakat metni. Seksen dört maddelik bir anayasa değişikliği paketi hazırlamıştık. Yani bunlar çok ciddi çalışmalar ve bunlar ileride yeni bir anayasa yapılırken temel oluşturacak. Daha sonra binlerce maddeden oluşan bir hükümet programı. Bu çalışmalar tabii bize çok büyük bir deneyim ve birikim de kattı. Aslında Türkiye ittifakı vardı orada. Ama sonuçta seçimde yaşanan bazı krizler, sorunlar yaşandı ve seçim kaybedildi. Ama siyaset geleceği inşa etme işidir. İnsanlık tarihi boyunca demokrasi mücadeleleri, özgürlük mücadeleleri, insan hakları mücadeleleri hiçbir zaman bitmez. Bitmeyecek de. Şimdi önümüzdeki süreçte seçimi kazanıp yeni bir yönetim anlayışıyla Türkiye'yi sağlıklı bir sistemi demokrasiye kavuşturmalıyız. Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılın başında demokrasiyle taçlandırmalıyız.
Seçimi neden kaybettiğiniz konusunda da az çok bir açıklama getiririz bir krizle ilgili şeylerden bahsettiniz. Fakat yine de sorayım ben. Ne oldu da ne oldu yani? Ne oldu da bu seçim kaybedildi? Anketler önde gösterildi. Öyleydi, böyleydi. Herkes bir havalanmıştı artık, bir iktidar değişikliğine hazırdı. Ama sonuç öyle olmadı.
Altılı masa süreci Türk tarihinde ilk kez yaşanan bir süreç. Kolay bir şey değil. Yani altı farklı parti bir araya geliyorsunuz. Demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü masaya koyuyorsunuz. Ve birlikte çalışıyorsunuz. Bu bizim siyasi tarihimizde bir ilktir. Daha önce olmadı son dönemde dünyada Macaristan yaşadı bunu. Çünkü Macaristan'da da bir tek adam sistemi var. Maalesef. Tabii biz genel başkan yardımcısı olarak görevlerimizi yerine getirdik. Bize verilen görevler işte o mutabakat metinlerini, anayasa değişikliği metinlerini, programları hazırlamak biz bunları hazırladık. Sayın genel başkanlara sunduk. Kamuoyuyla paylaştık. Hatırlayın çok ciddi lansmanlar yaptık. Bilim dünyasını, siyaset ve basın dünyasın çok ciddi katılımlarla bir araya geldi. O lansmanlarda biz de konuşmacı olarak görevliydik partimizi temsilen. Tabii cumhurbaşkanı adaylığı meselesinde biliyorsunuz bir kriz çıktı. Masadan kalkılma oldu. O seçmeni sarstı. Ciddi bir yara verdi ittifaka. O demokrasi ittifakına, millet ittifakına.
Genel başkanlar her ay düzenli toplanıyorlardı. Bazı şeyler belki daha erken konuşulsaydı kendi aralarında bu krizler çıkmayabilir miydi? Ama tabii şimdi bunları söylemek kolay ama o dönemin şartları çok farklıydı. Çok büyük bir mücadeleydi ve önemli bir deneyimdi. Ama sonuçta tabii başarılı olunmadı. Sorumluluk herkeste, sorumluluk hepimizde.
Gelelim yerel kısma… Belediye başkanlığı adaylığı size teklif edildiği zaman ne düşündünüz? Aklınıza ne geldi?
Aslında bizİ aday adaylığına götüren süreç işte o araştırmalardı. Çünkü partide de bir değişim gerçekleşmişti. Yeni bir yönetim anlayışı vardı ve yerel seçimlerde Türkiye'nin her yerinde adayların saptanacağını Genel Başkan bizzat açıklamıştı kamuoyuna.
Çünkü kamuoyu araştırmaları çok önemlidir belediye başkan adaylarının saptanmasında.
Milletvekili adaylığında daha ağırlıklı ön seçim uygulayabilirsin ama belediye başkan adaylığında, kamuoyu araştırmaları çok önemlidir. Kamuoyu araştırmalarında adaylar yakın çıkarsa birbirine sandık koymak önemlidir. O kamu araştırmalarında ismimiz açık ara önde çıkınca bizim adaylığımız öyle gündeme geldi.
Tabii ki siyasette ciddi bir deneyimimiz birikimimiz var. On yıllık belediye meclis üyeliğim var iki bin dört, iki bin on dört o süreçte benim açımdan önemli bir deneyimdi. Aşinaydık çünkü belediyeye. Meclis üyesi olarak Çanakkale’de zaten görev yapıyorduk. On yıllık bir süre işte. Ülgür abiyle çok yakın dönemdir. O da bizim için önemli bir deneyimdi. O yüzden kamuoyu araştırmalarının sonuçlarını gördükten sonra arkadaşlarımızla oturduk, değerlendirdik. Bir yerde bu görev gibi de oldu ama biz de bu araştırmaların sonuçlarına göre sorumluluk hissettik. Ve adaylık süreci öyle gerçekleşti.
Bu adaylık sürecinde biliyorsunuz krizler yaşandı. Genel başkan ön seçim sözü vermişti. Herkes ön seçim filan beklerken birden partinin yaptığı bir kamuoyu araştırması sonucu sizin isminiz ortaya çıkınca pürüzler çıktı ortaya. Bazı kişiler işte karşı çıktılar. Tabi sizinle ilgili bir şey yok. Sadece ön seçimle ilgili itirazları oldu. İşte Ankaralara gidildi, gelindi ve en sonunda ihraçlar oldu. Ne diyeceksiniz?
Ben partimde genel başkan yardımcılığı yaptım. Genel sekreterlik görevlerini yaptım. Parti içi demokrasi mücadeleleri önemlidir. Biz de zamanında çok daha sert mücadelelerin içindeydik. Ama genel seçim olsun, yerel seçim olsun, adaylar tüzüğe uygun bir şekilde saptandıktan sonra partili olmanın getirdiği sorumlulukla herkes artık sahada çalışmalıdır. Bir kere şu parti üyesi olmanın bir sorumluluğu vardır. Hele hele partide önemli görevler üstlenmiş insanların bu sorumluluğu daha yüksek olmalıdır. Şimdi şunu atlamayalım, Genel başkanımız Sayın Özgür Özel yerel seçimden çok uzun bir zaman önce çıktı televizyonlarda uzun uzun yerel seçim süreci adayların nasıl saptanacağını anlattı. Ve çok net bir şekilde anlattı. Aşama aşama. “Örgütlerimizin görüşünü alacağız” dedi. “Heyetler göndereceğiz, STK'ların, meslek odalarının görüşlerini alacağız” dedi. “Kamuoyu araştırmaları yapacağız, anketler yapacağız dedi”. “Kamuoyu araştırmasında bir aday açık ara önde çıkarsa onu adaylaştıracağız. İki aday birbirine yakın çıkarsa, ön seçim yapacağız” dedi. Bu kadar net.
Ve tüzüğümüz zaten açık bir şekilde anlatıyor. Yani hepimiz bunları bilerek aday adayı oluyoruz.
Şimdi partide bu süreçlerde kamuoyu araştırmaları sonucuna göre bizim açık ara önde çıkmamız sebebiyle adaylaştırıldık. Yoksa biz genel merkeze şöyle yapın, böyle yapın demedik. Bu kamu araştırmalarını, bu anketleri genel başkan Çanakkale anketi de dahil parti meclisinde açıkladı. Kamuoyu araştırması sonuçları da açıkladı. Bir de o süreçlerde ben partide birçok görev yapmış bir insan olarak, sorumlulukla şunları da yaptım. Bunlar herhalde çok bilinmiyor. Mesela aday daha saptanmadan aday adayı bir arkadaşımızı aradım. Dedim ki, “Bakın genel merkez kamu araştırmaları yaptırıyor, dilerseniz biz dört aday adayı partimizde bir araya gelelim, İl başkanımız, Merkez ilçe başkanımız da olsun. Güvendiğiniz bir kamuoyu araştırma şirketini siz seçin dedim. Siz belirleyin, ben hiç karışmayacağım. Yani siz belirleyin, araştırma yapılsın detaylı… Çünkü kamu araştırmaları artı bir, iki eksi artı veriyor sonucu. O araştırma sonucunda kim çıkıyorsa onun etrafında birleşelim. İki aday yakın çıkıyorsa, ön seçim yapalım” dedim. Kabul edilmedi.
Parti meclisimiz aynı yöntemle, Türkiye genelindeki adayların yüzde doksan sekizini bu yöntemle adaylaştırdı. Bakın yüzde doksan sekiz.
Kamuoyu araştırma örgütlerin görüşü alındı. Kamuoyu araştırmaları yapıldı. Şimdi “Siyasette mutlaka şu doğrudur” demek mümkün değildir. Mesela Kırklareli'nde ön seçim yaptık. Kırklareli'ni kaybettik. Edirne'de Seçim yaptık. Çünkü orada kamuoyu araştırmalarında yakın çıkmıştı adaylar birbirine. Bizdeki gibi değildi. Bizde büyük fark vardı. Ya ikinciyle benim aramda yirmi dört yirmi beş puan fark vardı.
Edirne'de ön seçim yaptık. Ön seçimden çıkan adayı değiştirdik, başka birini adaylaştırdık. Seçim kazanıldı. Siyasette hele hele belediye başkan adaylığı saptanırken bir tek veriye dayanarak hareket edemezsiniz.
Biz bunları çok yaşadık. Ben genel merkezde görev yaparken iki genel seçimde bir yerel seçimde aday saptama komisyonlarında görevliydim.
Mesela biz iki bin dörtte ön seçim mi yaptık? Hayır. Ülgür abi, parti meclisi kararıyla aday oldu. İki bin dokuzda yine parti meclis kararıyla aynı şekilde Ülgür abi aday oldu. Iki bin on dörtte yine aynı şekilde (ki o zaman İsmail Özay da aday adayıydı), ön seçim istiyorlardı. Yine parti meclisi kararıyla Ülgür abi aday oldu ve doğruydu o kararlarda. Çünkü kamu araştırmalarında Ülgür abi çıkıyordu. Ben içindeyim o süreçlerin. Ki Ülgür abi ön seçim istemesine rağmen iki bin on dörtte parti meclisi, kamu araştırmalarına göre adayı saptadı. Hatta Ülgür abi basın toplantısında, “En büyük ön seçim kamuoyu araştırmasıdır” dedi. Dedi evet. E bugün de aynı şey oldu. İki bin on dokuzda ben MYK'da güçlü bir görevim olmasaydı yine sandık konmayacaktı. Bunu da kimse çok kimse bilmiyor. Yani, bazıları biliyor.
İki bin on dokuzda ben MYK'da hukuk ve seçim işlerinden sorumlu genel başkan yardımcısı olmasaydım yine Çanakkale'de eğilim yoklaması olmayacaktı. Biz bastırdık genel merkezde. “Örgütün görüşü de böyle” dedik, “Sorun değil” dedik. Yoksa yine Ülgün abi atanacak, biliyor herkes. Yani gerçekleri bilip de çarpıtmak doğru değil.
Şimdi asıl mesele şurada başlıyor.
Aday saptandıktan sonra tüzüğe uygun bir şekilde artık o adayın etrafında birleşirsiniz ve çalışırsınız. Yani parti üyesi olmanın sorumluluğudur bu. Parti üyesi değilseniz herkes dilediğini yapabilir. Aday saptanana kadar her türlü mücadeleyi verirseniz, demokratik hak oradadır. Hani bazı arkadaşlar diyor ya “Demokratik haktır” bu hayır. Demokratik hak; tüzüğe, hukuka, demokrasiye uygun bir şekilde aday saptanana kadar her türlü mücadeleyi verirsiniz. Ben de ön seçimden çıkıp milletvekili olmuş biriyim. Ben ön seçimden çekinmem ki. Ben her zaman sandığı savundum hayatımda. Ama bu kararları biz vermiyoruz ki. Tek başımıza. Yaparsa mücadelenizle tavır koyarsınız. Siyaset tavır işidir. Ama aday saptandıktan sonra artık partinin adayına karşı eylem ve işlemlerde bulunmazsınız.
Cumhuriyet Halk Partisi üyesi yani daha doğrusu şöyle söyleyeyim; Parti kültürüne, parti ahlakına sahip biri, genel merkezin önüne gidip “Vur vur inlesin, CHP dinlesin!” diye bağırabilir mi? Şimdi böyle bir şey olabilir mi? Parti üyesi bunu yapamaz. Bir başkası yapabilir. “Vur vur inlesin, CHP dinlesin!” Ne demek? Bizim CHP tarihimizde hiç olmadı bunlar. Ankara'dan döndükten sonra partinin adayının billbordunun önünde protesto yapılır mı? Parti artık adayı belirlenmiş, kesinleşmiş ve parti çalışmalarına başlamış adayıyla birlikte. Şimdi bunlar hiç olmaz. Biz geçmişte çok daha sert mücadeleler yaptık. Ama parti genel seçim olsun, yerel seçim olsun, adaylaşma süreci tamamlandıktan sonra herkes parti için çalışır ve ben her şeye rağmen mesela bu arkadaşları aradım, bir sabah kahvaltısına davet ettim. Bir tek Mehmet Bey, ”Tabii ki gelirim seve seve” dedi. Ülgür abi “Tabii ki ben de olayım” dedi. Ama gelmedi mesela diğer arkadaşlar. Merkez ilçe başkanımız, seçim bürosu açılışlarımıza davet etti, gelmediler. Hiçbir seçim çalışmasına katılmadılar. Ama bunlar geçmişte kaldığı için anlatıyorum.
Şu anda benim için çok büyük bir önem arz ediyor. Yani en azından kamuoyu bunların çoğunu bilmiyor. Ben de bunları anlatmıyorum yani. Anlatma gereği duymuyorum. Ama ben her türlü adımı attım. Her türlü adaylaşma sürecinden önce de sonra da. Hiç birine cevap verilmedi.
Siyaseti toplum için yapıyorsak parti üyesiysek ki parti üyesiyiz hepimiz. Ve aday olmuşuz. Şimdi atıyorum başka bir arkadaşımızı parti meclisi adayı olarak açıklasaydı? Biz ne yapacaktık? Çalışacaktık yani. Onunla birlikte çalışacaktık. Aynı şeyi bekledik biz ki en doğal haktır bu. Ama olmadı ve o süreç işte maalesef ihraçlara kadar gitti. İl disiplin kurulu da oy birliğiyle bu kararı verdi. Yüksek disiplin kurulu da oy birliğiyle bu kararı vermiş.
Keşke bu süreçler yaşanmasaydı. Ben partide üst düzey görevler yapmış biri olarak herhangi bir parti üyemin ihracı beni mutlu edebilir mi? Mümkün mü böyle bir şey? Şimdi bazıları yazıyor ben görüyorum. Efendim çay içmişiz de bir yerde tören yapmışız, mutluymuşuz falan falan böyle. Yani gerçekten deli saçması şeyler.
Mesela bir öz eleştiri de yapmadı bu arkadaşlar. İnsanız hepimiz, hatalar da yapabiliriz. Ama bir öz eleştiri yapıp özür dilemek, bir erdemliktir, büyüklüktür. Mesela bunu yapsalardı bence ihraç kararları çıkmazdı. Çünkü ben uzun yıllar genel merkezde görev yaptım bu süreçte. İlk defa yaşanmıyor ki. Ama keşke olmasaydı. Keşke yaşanmasaydı. Yalnız tabii aday saptandıktan sonra yaşadıklarımız da hiçbir dönem yaşamadı. İsmail Özay döneminde de aynı şekilde aday saptandı. Ülgür abi döneminde de çok aynı şekilde aday saptandı. Hiç böyle şeyler olmadı. Umarım gelecekte de olmaz. Hepimiz doğru işler yapmak önemli olan ve siyaset geleceği inşa etmek için artık ben bunları sorduğunuz için anlatıyorum. Çünkü bu anlattıklarımın bir kısmı gerçekten bilinmiyor. Bilinmiyordu. Herkes şimdi öğrenmiş oldu.
Seçim sonucunda Başkan seçildiniz. Koltuğa ilk oturduğunuzda ne dediniz? Veya ne emri verdiniz veya aklınızdaki ilk proje neydi?
Çok müstesna bir coğrafyadayız. Yani dünyanın en güzel şehri Çanakkale. Bunu çok samimiyetle söylüyorum. En büyük projemiz bu şehrin tarihini, kültürünü ve doğal güzelliklerini korumak olmalı. Bunu istiyoruz. Ama koltuğa otur otur ilk yaptığım iş ne diye sorarsanız bizim Mehmet Bey'e, “Mehmet bundan sonra artık kuru pasta, ceviz, badem almayın Özel kaleme” dedim. Yani alınmadı zaten.
Tasarruf amaçlı mı?
Evet… Yani çok makam aracını bile kullanmıyorum resmi görevler dışında. Mesela valiliğe toplantıya gidiyoruz veya bir resmi bir toplantıya gidiyoruz. Onun dışında ben makam aracımı bile kullanmıyorum. Güzelyalı’daki evime kendi arabamla gidiyorum. Akşam kendi arabamla dönüyorum. Yani neden makam aracı gelsin beni evimden alsın getirsin. Akşam tekrar götürsün. Tekrar getirsin. Hem zaman kaybı hem israf. Çalışma arkadaşlarıma da şunu söyledim, başkan yardımcılarımıza, müdürlerimize bunu da samimiyetle söyledim.
“Kamu yararına iş yapıyorsak ve boğazınızdan bir şey geçmiyorsa hiç korkmayın.” Çünkü CHP'li belediyenin üzerinde birçok baskılar var, olacak da. Hiç korkmuyorum. Bu iki şeyi temel ilke edinin. Projelerimizi yavaş yavaş hayata geçiriyoruz daha da geçireceğimiz projeler var. Tabii ekonomik kriz gerçekten yerel yönetimleri belediyeleri derinden etkiliyor. Ama biz her türlü engeli sorunu aşacağız. Gelirlerimizi arttırmak için çalışıyoruz. Çünkü yatırım yapmak için gelirlerimizi arttırmak zorundayız. Yeşil alanlara çok önem veriyoruz. Mesela son yedi ayda kişi başına düşen yeşil alan miktarımızı arttırdık. Bunu özel takip ediyorum. Yani beş yılsonunda kişi başına düşen yeşil alan miktarımızı ciddi oranda arttırmış olacağız. Dört yeni park yaptık sıfırdan. Biri Beldemiz’de, biri Nazım Hikmet Parkı yukarıda. Tekzen bölgesinde yaptık. Dört yeni park yaptık. 10’a yakın parkımızı yeniledik. Birçok proje devam ediyor. Sosyal projelere çok girmiyorum. Onları zaten Çanakkale Belediyemiz uzun yıllardır yapıyor. Rahmetli Reşat Tabak sosyal demokrat belediyeciliğinin temellerini atmıştır. Sonra Sayın İsmail Özay, sonra Sayın Ülgür Gökhan.
Çanakkale Belediyesi zaten sosyal belediyeciliği, halkçı belediyeciliği çok iyi yapıyor. Çok ciddi sosyal yardımlar yapılıyor. Çocuklara da dokunuyoruz, gençlere de…
Kent Lokantası için ne diyeceksiniz?
Kent lokantamızı önümüzdeki ay açmayı planlıyoruz. Bence Türkiye'nin en iyi kent lokantası olacak. Çünkü birçok yerde dört çeşit yemek çıkıyor. Yani bizde çeşit sayısı çok olacak. Seçme şansı olacak. On üç çeşit yemek çıkacak. Ana grup yemeğinden seçme olacak. Zaten biz Çanakkale'de ihtiyaç sahibi kim varsa onun evine sıcak yemek götürüyoruz ve bunu insan onuruna yaraşır bir şekilde zaten.
İhtiyaç sahibi kim varsa… Mesela tek başına yaşayan bir emekli veya hiçbir yakını olmayan tek başına yaşayan biri veya karı koca ama imkânları kısıtlı veya bir genç işsiz. Yani kimin ihtiyacı varsa onun evine sıcak yemek gidiyor. Biz bunu biz paylaşmıyoruz tabii. Kime gidiyor? Nasıl gidiyor? Bilinmiyor. Onun dışında işte Halk Kart uygulamaları, diğer uygulamalar bu konuda Çanakkale Belediyesi kurumsal kapasitesi olan bir belediye. Yani bunlar zaten yapılmaya devam ediliyor. Bu yönden şanslıyız biz.
Lokanta kısmında gene müstecire mi vereceksiniz? Belediye kendisi mi işletecek?
Şimdi biz bir ihale yapıyoruz. Ayın yirmi yedisinde. Bir müstecirle çalışmak istiyoruz ama bizim şartlarımızda. Yani fiyatı da biz belirleyeceğiz. Çalışma saatlerini, her şeyini. İsteyen herkes gelebilecek. Tabii Çanakkale'yle İstanbul çok farklı. Şimdi İstanbul yirmi milyonluk bir metropol ve gerçekten çok ihtiyaç sahibi, hiçbir geliri olmayan ve çok insan var. Belki milyonlarca insan var. Kendi oturduğu ilçede kent lokantası yoksa otobüse binip kent lokantasının olduğu şeye gidip, orada yemek yiyip evine dönen ve günü bir öğünle geçiren insanlar var. Çanakkale olarak biz daha şanslıyız.
Zaten biz ihtiyaç sahibi aileleri de biliyoruz. Onlarla sürekli temas halindeyiz. Ama kent lokantasında en çok işçiler, öğrenciler ağırlıklı olarak yararlanacak ve gerçekten kaliteli, lezzetli ve çok uygun fiyata yemek verilecek.
Kaç kişi tahmin ediyorsunuz? Bir de tek öğün mü verilecek?
Onu birlikte planlayacağız. 11:00-15:00 arası da olabilir. Genelde bakıyorum ben 12:00-14:00 arası yapıyorlar. Işte 11:00-13:00 arası da yapıyorlar. Biz süreyi daha uzun tutacağız. Ya da konuşacağız. Akşamüstü de belki mümkünse.
Fiyat ne kadar olacak?
Dört çeşit yemek yetmiş lira olacak… Çankaya yetmiş beş yapmış. İstanbul artırmayı düşünüyor ama arttırmıyor. Çünkü bunun en az kırk lira gibi bir maliyeti var. Onu biz sübvanse edeceğiz, o şekilde planlıyoruz. Dediğim gibi 12, 13 çeşit yemeğin içinden seçecekler. Dört çeşit yemek verilecek ve bunu 70 lira olarak planlıyoruz.
Hasan Sami Er
RÖPORTAJIN 2. BÖLÜMÜ YARIN ve ŞU KONULAR YER ALACAK
Belediyeye ait yerler müstecirlerden neden geri istendi?
Su zammı ile ilgili nasıl açıklama yaptı?
Gayrimenkul satışları için ne dedi?
Belediyenin SGK borcu var mı?
Belediyeye haciz gelecek mi?
Kayyum için ne dedi?
Ülgür Gökhan hakkında ne dedi?